Trilyon Dolarlık Pazar: Çalışan Müslüman Kadınlar

haziran-blog-yazi1-1

2000’den bu yana 50 milyon Müslüman kadın iş gücüne katıldı.

Özellikle Y kuşağıyla birlikte, son 15 yılda Müslüman dünyasında evden işe doğru, eşi görülmemiş bir kadın göçü yaşandı. Ekonominin kültüre baskın geldiği bu hareketle milyonlarca kişi ilk kez işgücüne katıldı.

Müslüman dünya yekpare bir parça değil; bir dizi farklı ekonomi, kültür ve coğrafyadan oluşuyor. Dünyada Müslümanların büyük bölümü, nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları 30 gelişmekte olan ülkede yaşıyor. Bu aynı zamanda dünya nüfusunun yüzde 5’ini ve toplam gayri safi milli hasılanın yüzde 12’sini oluşturuyor. Bunlar arasında kişi başına düşen gelirin yüksek olduğu Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Kuveyt; üst orta olduğu Malezya, Türkiye, İran, Ürdün ve Tunus ile orta ve düşük olduğu Fas, Pakistan, Endonezya, Mısır, Bangladeş ve Tacikistan gibi ülkeler bulunuyor. Müslümanlar aynı zamanda doğum oranlarındaki artış nedeniyle genel yaş ortalamasına göre daha genç bir nüfusa sahip. Genç Müslümanlar artık ülkelerinin tarihi üzerine daha fazla okuyor, yeni fikirleri benimsiyor, yeni teknolojiler kullanıyor. İşte bu yeni nesil çalışan kadınların olağanüstü yükselişi hakkında bilmeniz gereken 10 şey:

1 – Müslüman dünyada artık üniversite öğrencilerinin çoğunluğu kadınlardan oluşuyor.
Geleneksel olarak eğitimde azınlık olan kadınlar bugün artık bu alanda erkeklerin önünde yer alıyor. Müslüman çoğunluğun en yüksek oranda olduğu ülke Endonezya’da, 1970’ten bu yana üniversiteye kayıt yaptıran kadınların sayısı yüzde 2’den yüzde 33’e ulaşırken aynı dönemde erkeklerde bu oran ancak yüzde 4’ten yüzde 29’a yükselebildi. Suudi Arabistan’da on yıl önce kadınların yüzde 30’u üniversiteye gidebilirken bugün yüzde 50’si gidiyor ki bu oran Meksika, Çin, Brezilya ve Hindistan’ın üstünde… Bu da Müslüman dünyada yeni beyaz yakalı iş gücünün kaynağını oluşturuyor.

2 – STEM eğitimi, kadınların Müslüman dünyasındaki Dördüncü Sanayi Devrimine dahil olmasını sağlayan özel bir başarı öyküsüdür.
Birçok ülkede kadınlar kod yazma ve diğer bilimlerde ustalaşma konusunda küçük bir azınlığı oluşturuyor. Ancak beş ülkede STEM, yani science (fen), technology (teknoloji), engineering (mühendislik) ve mathematics (matematik) gören öğrenciler arasında kadınların sayısı erkeklerden fazla. Bu ülkelerden ikisi çoğunluğu Müslüman olan Brunei ve Kuveyt… Diğer 18 ülkede STEM öğrencileri arasında kadınların oranı yüzde 40. Bunların yarısından fazlası Tunus, Katar, Cezayir, Umman, Malezya, Ürdün, Bahreyn, Azerbaycan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi çoğunluğun Müslüman olduğu ülkeler. Suudi Arabistan’da bu alanlardaki kadın öğrenciler yüzde 38, İran’da yüzde 34 iken İngiltere’de bu oran yüzde 36, ABD’de yüzde 30.

3 – 2000’den bu yana 50 milyon kadın iş gücüne katıldı. İş gücü piyasasına bu tüm zamanların en büyük ve eğitimli grubunun katılımı, kadınlar için beklenmedik bir devrimdir.
Milenyuma girilmesinin hemen ardından Müslüman dünyanın yükselen piyasasında çalışan kadın sayısı 100 milyon civarındaydı Bugün 15 yıl içinde yüzde 50 artış göstererek 155 milyona ulaşan sayı; çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkelerdeki 450 milyon kadının yüzde 30’unu oluşturuyor. Kadınların işgücüne katılım oranındaki artış Kazakistan’da yüzde 74, Endonezya ve Malezya’da yüzde 53, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yüzde 42, Türkiye’de yüzde 33, Pakistan’da yüzde 26 ve Suudi Arabistan’da yüzde 21 olmak üzere değişkenlik göstermekle birlikte hepsinde erkeklere göre daha yüksektir.

4 – Tüm bu kazançlar birleştiğinde, bir ülke gibi farz etsek Müslüman kadınlar, dünyanın en zengin ülkeleri sıralamasında 16. sıraya yerleşiyor.
Çalışan kadınlar ve onların 1 trilyon doları bulan harcanmaya hazır geliri, yeni ve devasa bir pazardır. Yeni nesil çalışan kadınlar daha maddeci ve dijital dünyayla yakından ilişkideler. Eğitim, sağlık ve gıdadan finans, moda ve bilgi teknolojisine kadar geniş bir yelpazede arz ve talep yaratıyorlar. Kız çocukları ve kadınların eğitimine yapılan yatırım ekonomiye katkı sunmaya başladı, bundan sonra da bu artarak devam edecektir. İş gücüne katılımda cinsiyet eşitliği sağlandığında, Müslüman ülkelerin geliri 5.7 trilyon dolar artabilir. McKinsey’e göre 2025 yılına kadar kadınların iş gücüne katılımı tam potansiyeline ulaşırsa bu, sadece Ortadoğu’da gayrisafi yurtiçi hasılayı yüzde 47 oranında artırır.

5 – Müslüman dünyasında çalışan kadınların sayısındaki bu hızlı artış yeni bir şey olsa da bugünün bu iddialı iş kadınları kendilerine geçmişten bir rol modeli bulabiliyor.
İslam’ın yayılma döneminde Hatice isimli bir tüccar, Hz. Muhammed’i işe almış ve onu bir ticari görev için Mekke’den Suriye’ye göndermişti. Daha sonra Hatice, Hz. Muhammed’in karısı oldu ve ilk zamanlarında bu yeni dinin taraftarlarını finansal olarak destekledi.

haziran-blog-yazi1-2

6 – Küreselleşme, teknoloji, hırs ve ekonomik zorunluluklar Müslüman dünyasında çalışan kadınların yükselişinde bir “kusursuz fırtına” yarattı.
Küreselleşme ve teknoloji kadınlar için yeni fırsatlara kapı açtı ve kendi toplulukları dışındaki rol modellere de ulaşmalarını sağladı. Özellikle de eğitimli kadınlar artık annelerinin kuşağının hayal dahi edemediği bir âleme adım atıyor, iş ve yetki alanlarını evin dışına taşıyor. Ayrıca bir önceki neslin, erkeği aile reisi ve eve bakan kişi olarak konumlandıran anlayışı, artık pek çok kadın ve erkek için hem kendileri hem de çocukları için istedikleri hayata uygun değil. Sosyal hayatı hareketli, orta sınıf, şehirli çiftler için artık norm hem kadının hem de erkeğin çalıştığı bir sistemdir.

7 – Konu, işi ve aileyi dengelemeye geldiğinde yükün büyük bölümü hâlâ kadınların sırtında.
Bugün Jakarta, İstanbul ya da Cide’deki pek çok orta sınıf genç çiftin evdeki işbölümü konusunda kendi ebeveynlerine oranla Londra, New York ya da Hong Kong’daki benzerleriyle çok daha fazla ortak yanı olmasına rağmen, bakım ve ücretlendirilmeyen ev işleri hâlâ büyük ölçüde kadının sorumluluğunda… Örneğin Türkiye’de ev işleri için kadınlar erkeklerden üç kat fazla zaman harcıyor. Şehirli ve çalışan Müslüman kadınlar, genellikle ev işleri için düşük ücretli yardımcılardan, çocuk bakımı için de aile büyüklerinden destek alıyor.

8 – İş yerleri bu yeni trende hızla dahil olurken politikacıların da onlara ayak uydurması gerekiyor.
Çalışan kadınlar artık niş bir pazar değil. Hem yerel hem de çok uluslu şirketler bu muazzam potansiyelin farkına vardı; birçoğu kadın çalışan sayısını artırmak ve var olanları elinde tutabilmek için çeşitli stratejiler ve yerel kültüre uygun uygulamalar geliştiriyor. Ayrıca kendi parasını kazanan kadınların tüketim biçimlerinin, geleneksel rolleri benimsemiş kadınların dolaylı tüketim alışkanlıklarından çok farklı olduğunun bilincindeler. Bu yeni pazar için ürün ve hizmet tasarlıyorlar. Hükümetler de artık, giderek büyüyen kadın çalışan, işveren, vergi mükellefi ve tüketici gerçeğini görüp özellikle finans, ulaşım ve teknoloji alanında ulaşılabilirliği artırmak, kadın girişimciliğini desteklemek ve kadınların işgücüne katılımını artırmak konusunda teşvikler uygulamalıdır.

9 – E-ticaret, Müslüman kadınlar için eşsiz bir fırsat yarattı.
Teknolojiyle yakından ilgili girişimci kadınlar, pazarı anlamada üstünlük göstererek dijital dünyanın sunduğu fırsatlara yöneliyor. Mısır’da, trafik yoğunluğunu gösteren ve güvenli ulaşım imkânı sağlayan Raye7 isimli otomobil paylaşım uygulaması girişimci Samira Negm tarafından tasarlandı. Pakistan’daki startup projesi doctHERS ise kırsal kesimde yaşayanların kadın doktorlara ulaşımını sağlayan dijital bir platform. Endonezya’daki Hijup da düşük gelirli ama modayı yakından takip etmek isteyen dindar kadınlar için tasarlanmış en büyük “mütevazı moda” sitelerinden biri. Tüm bu yeni işletmeler bilindik sorunlara yeni ve kadın gözünden bir bakış sundu.

10 – Bu yeni eğilim Müslüman dünyasının ötesine geçiyor.
Çalışan Müslüman kadınların sayısı artıkça bunun etkisi yerel pazarların sınırlarını aşıyor. Bu gezegende her on kişiden biri Müslüman bir kadındır. Toplam sayı 800 milyonu buluyor. Aslında Müslüman dünyada ABD ve AB’de olduğundan daha fazla çalışan kadın bulunuyor. Onların ekonomik serveti, ülkelerinin refahını ve istikrarını, bu da doğal olarak küresel ekonominin durumunu belirleyecektir.

Kaynak: www.weforum.org
Yazar: SAADIA ZAHIDI

Nesnelerin İnterneti: Ütopya mı distopya mı?

3D yazıcılar ile ihtiyaç sahibi hastalar için kulak geliştirilen bir dönemdeyiz.

Drone’ların doğal afetlerde cankurtaranlara yol gösterdiği bir dönemdeyiz.

Robot arıların, bal arılarının sayılarının azaldığı yerde tozlaşma işlemini yapabilmesi için görevlendirildiği bir dönemdeyiz.

Bileğimizdeki Fitbit’in buluta aktardığı veri sayesinde egzersiz ve sağlıkla ilgili istatistiklerimizi anbean takip edebildiğimiz bir dönemdeyiz.

Çantamızda bir adet kitap taşıyabilirken, e-kitap sayesinde yüzlerce kitapla gezinebildiğimiz bir dönem bu.

Yollarda arabaların insansız hareket etmeye başladığı; bir zaman sonra otonom araçların, yüzde 70-80’i insan hatasından kaynaklanan kazaları neredeyse tamamen ortadan kaldıracağı bir dönem…

Teknoloji bizim için burada. Hayatı kolaylaştırıyor.

Daha da kolaylaştırmaya devam edecek.

Screen Shot 2017-04-10 at 10.22.18.png

Nesnelerin İnterneti (Internet of Things) sayesinde artık insanlar ve makineler birbirine gitgide daha bağlı hale geliyor. Etrafımızdaki her eşya bu internet bağlantısı ile “akıl”lanıyor. Önce telefonlarımız akıllandı, sonra kitaplarımız, sonra kolumuzdaki saatler. Bu arada buzdolapları, panjurlar, ışıklar akıllı hale geldi. Telefonlarımız kumanda işlevi görmeye başladı, ödeme aracı işlevi görmeye başladı, içeride uyuyan bebeğimizi gözleyebildiğimiz kamera haline geldi, harita haline geldi, bilgiye en kısa yoldan gerçek zamanlı ulaşmamızı sağlar hale geldi. Kontrol her zaman bizde. Etrafımızdaki nesneleri yalnızca kullanmıyoruz, onları aynı zamanda yönetiyoruz da. Bunun bir adım ötesi ise, MIT Bilgisayar Bilimleri ve Yapay Zekâ Laboratuvarı kıdemli araştırmacısı David Clark’ın belirttiği gibi,

“Cihazların kendi iletişim kalıplarını ve sosyal ağlarını geliştirerek kendini kumanda edip çalıştırabileceği, kendi kararlarını kendi verebileceği bir dünya…” (s.181)

 

Bu bir ütopya mı?

Yeniden başlıyoruz:

3D yazıcılar ile illegal yollardan silah ya da ev yapımı bombaların üretilip toplu kıyımların yapılabileceği bir dönemdeyiz.

Drone’ların hırsızlık, gözetleme, biyolojik silah taşıma için kullanılmasına mani olamayacağımız bir dönemdeyiz.

Robot arıların, kötü niyetli kişilerin egemenliğinde kullanılması ile sentetik virüslerin tüm ülkeye rahatça yayılabileceği bir dönemdeyiz.

Bileğimizdeki Fitbit’in buluta aktardığı veri sayesinde egzersiz ve sağlıkla ilgili istatistiklerimizi takip ve analiz eden işverenlerin, sağlık risklerimizden ötürü bizi işe almayacağı ya da hak ettiğimiz terfiyi vermeyeceği bir dönemdeyiz.

Çantamızda istediğimiz kitabı taşıyabiliyorken, telif haklarından ötürü elektronik piyasadan çekilen bir kitaba artık hiç ulaşamayacağımız bir dönemdeyiz.

Yollarda arabaların insansız hareket etmeye başladığı; bir zaman sonra otonom araçların, yüzde 70-80’i insan hatasından kaynaklanan kazaları neredeyse tamamen ortadan kaldıracağı, ancak olası bir hatada yüzlerce aracın birbirine girip yeryüzünün en büyük çaplı trafik kazalarına neden olabileceği bir dönemdeyiz.

 Suçlular gelişen her teknolojiyi istismar etmek için hazırda bekliyor. (s.171).

Teknoloji suçlular için burada. Hayatı tehlikeli hale getiriyor.

Daha da tehlikeli hale getirmeye devam edecek.

 

Bu bir distopya mı?

Screen Shot 2017-04-10 at 10.23.16.png

Bunu zaman gösterecek. Öyle görünüyor ki; siber suçlar, toplumsal uyuşmazlıklar, hukuki açıklar, politik anlaşmazlıklar, ekonomik dengesizlikler hızla ilerleyen teknolojinin yarattığı kaosun doğurduğu en büyük problemlerden olacak. Fakat diğer bir açıdan bakılınca da nesnelerin interneti yaşamlarımızı çarpıcı biçimde zenginleştirip geliştirecek: Daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmemize, sağlık hizmetlerinden daha iyi faydalanıp hastalıkların önünü çok daha kolay almamıza yardım edecek. Endüstriyel makinelerin daha etkin ve verimli çalışmasına, evlerde ve işyerlerinde çok daha çevre dostu ve enerji verimliliği yüksek uygulamaların kullanılmasına; hatta akıllı makinelerin, olası siber saldırıları öğrenip kendilerini koruyabilir hale gelmesine yardım edecek (s. 194).

Mobil teknoloji her şeyi nasıl değiştiriyor?

Son on yılda dijital teknolojiler dünyayı değiştirdi. İnsanların iletişim kurma, birlikte çalışma, alışveriş yapma, tatil rezervasyonu yaptırma ve finansal durumlarını yönetme ve benzeri birçok şeyi yapma şeklini değiştirdi. Mobil teknolojiler bu devrimin merkezinde yer alıyor. (s. 43)

7.5 milyar nüfuslu dünyada neredeyse 5 milyar kişi cep telefonuna sahip ve dünya nüfusunun neredeyse yarısı akıllı telefon kullanıyor.1 Bilişim danışmanlığı firması Gartner’a göre internet faaliyetlerinin yarısından fazlası mobil cihazlar aracılığıyla yapılıyor. (s.45) Bulut bilişim sayesinde farklı cihazlar arasında veri, fotoğraf ve doküman alışverişi ve senkronizasyon yapma imkânı ortaya çıktı. Şimdilerde telefonumuzdaki Passbook uygulaması ile check-in sırasına girmeye gerek kalmadan e-biletimizi okutup uçağa gidebiliyoruz, içtiğimiz kahve için para vermek yerine Bluetooth özelliğini açıp Beam uygulaması ile elimizi cebimize götürmeden ödememizi bir saniyede yapabiliyoruz.

İlerleyen yıllarda ise akıllı telefonlarımız koku ve tat alma duygusu da kazanacak. Böylece telefonlar ses çıkarmamaları gereken durumları anlayacak ya da yiyeceklerin bozulduğunu tespit edebilecek. (s.62) Yani sayıları gitgide artan bağlı cihaz ve sistemler yaşam tarzımızı, çalışma şeklimizi ve etkileşme biçimimizi hayal edemeyeceğimiz kadar derinden etkileyecek.

Sistemler akıllanırken biz aptallaşıyor muyuz?

Screen Shot 2017-04-10 at 10.25.01.png

Siz de hesap makinesini bile sizi dört işlemi ezberden yapamaz hale getirdiği için kullanmayanlardansanız, daha da vahimi, benim gibi eşinin telefonunu bile ezbere bilmeyenlerdenseniz (telefonumda var, neden ezberleyeyim, değil mi?) günümüz teknolojilerine daha dikkatli yaklaşmanızda fayda var. Tabii işin bir de yol tarifi boyutu var, oraya hiç girmeyeyim… Peki neden böyle oluyoruz? Teknoloji bizim hayatımızı kolaylaştırmak, kendimize daha kaliteli zaman ayırmamız için varken biz neden önemli numaraları hatırlayamaz olduk, şu fitness bilekliği her türlü desteği vermesine rağmen git gide neden daha tembel hale geliyoruz? Görünen o ki, cihazlar bizim yerimize ne kadar iş yaparsa, biz de doğal ritmimizle o kadar az temas ediyoruz ve bedenimizle zihnimizi daha az çalıştırıyoruz. (s.157)

Yoksa neden sağdaki yol kapalı olmasına rağmen navigasyon öyle buyurdu diye o yola girmeye zorlayalım, değil mi? Güncellenmesi gecikmiş cihaza kendi gözlerimizden daha çok inanmamız sizce de biraz ürpertici değil mi? Sizi bilmem ama bence Malcolm Gladwell’in bir kitap yazmasına ve otomasyona fazlaca bel bağladığımız bu günlerde gözle görülür tehlikeden kaçınmamız gereken yerde neden beceriksizleşmeyi seçtiğimiz ile ilgili olarak bizi aydınlatmasına ihtiyacımız var. İşin aslı, beynimiz bir şekilde en kolay ve en keyif verici yoldan iş yapmaya yöneliyor, fakat gördüğünüz gibi “en kolay” her zaman “en iyi” anlamına gelmiyor. Görünen o ki, beynimiz yeni teknolojiye ayak uydurmak için bir şekilde evrimleşecek, ancak bu zekâmızda ilerleme anlamına mı gelecek gerileme anlamına mı, bunu şimdilik bilmiyoruz.

Bildiğimiz, dünyayı tamamen değiştirecek gibi görünen teknolojiyi yeni dünyamızı inşa etmek için kullanabilecek olduğumuz. Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, onu inşa etmektir.

Hatırlarsanız, Büyük Teknolojik Dönüşüm kitabında Kevin Kelly de, içinde bulunduğumuz dönemin değerini bilmemiz ve ondan azami oranda faydalanmamız gerektiğini söylemişti. “Bugün, şu an, işe başlamak için en iyi zaman…” demişti.

O halde…

Şimdi geleceği inşa etmeye başlamanın tam zamanı!

Nesnelerin İnterneti, Optimist’ten. Keyifle, ilgiyle okuyunuz.

Irmak Parlat

1: https://wearesocial.com/uk/blog/2017/01/digital-in-2017-global-overview

nesnelerin_interneti_k2

Büyük Teknolojik Dönüşüm

Şu ana kadar karşıma çıkan en ilginç kitaplardan birini okudum ve sıcağı sıcağına paylaşmak istiyorum. Ama önce bir soru: Teknoloji ile ne kadar içli dışlısınız? Açık söylemek gerekirse ben başlarda iPhone’u uzun süre reddetmiş, telefona gelen her yeni güncellemede mümkün olan en son ana kadar bekleyen, iCloud’a uzun süre tepkili kalan ve robot dendiğinde tüyleri ürperen bir insanım. Yani teknoloji benim için, yeniliklerine hep sonradan adapte olduğum bir alan.

Screen Shot 2017-03-03 at 10.00.18.png

Ve bu kitap tamamen teknoloji ile ilgili. Kitabı okurken Kevin Kelly’nin enerjisi sizi de sarıyor; kendisini hiç görmemiş olsanız bile kendinizi 64 yaşında bir adam karşınıza oturmuş size gelecekte teknolojinin getireceklerini umutlu ve heyecanlı heyecanlı anlatırken buluyorsunuz. Kelly, “Büyük Teknolojik Dönüşüm” kitabında, önümüzdeki 30 yılda hayatımızı değiştirecek, daha doğrusu transformasyona uğratacak 12 teknolojik mecburiyet ile ilgili rehberlik yapıyor. Yeni bir dünya oluşurken hayat nereye gidiyor, nerede çalışmalı, neye yatırım yapmalı, müşteriye nasıl daha iyi ulaşmalı ve nereden başlamalı sorularına cevaplar arıyor. Bu mecburiyetler sayesinde karşımıza gelecek değişim dalgalarına ayak uydurabileceğimizi ve nimetlerinden azami ölçüde faydalanabileceğimizi söylüyor.

Screen Shot 2017-03-03 at 10.01.28.png

Peki önümüzdeki 30 yılda neler olacak? Halihazırda devinimde olan teknolojik trendler, az sayıda fakat uzun vadeli büyük değişimleri beraberinde getirecek. Bu değişimler, evimizin içindeki sanal gerçeklikten (virtual reality) tutun, üretilen her şeye yapay zeka eklenmesine kadar; satın alma alışkanlıklarımızı, çalışma şeklimizi, öğrenme biçimlerimizi, iletişim tarzımızı ve hayatımızdaki her noktayı etkileyecek. Bahsettiğimiz büyük değişimler de yukarıda sözünü ettiğim “12 teknolojik mecburiyet” aslında. Oluş, bilişlenme, akış, görüntüleme, erişim, paylaşım, filtreleme, remiks, etkileşim, izleme, sorgulama ve başlangıç mecburiyetleri hem birbirleriyle ilintili hem de birbirlerinden bağımsız trendler.

İlk kaçınılmazımız: Oluş

Ben buna “devinim” diyorum. Kelly diyor ki “İstisnasız her şey, varlığını koruyup sürdürmek için ek bir enerjiye ve düzene gerek duyar.” Bu oluş hali kendini teknolojide de gösteriyor: Uygulamalar zayıflar, yazılımlar yıpranıyor, kodlar aşınıyor, yepyeni bilgisayarlar kaskatı kesiliyor (s. 18). Ve bu yıpranmayı engellemek için teknoloji sürekli devinime devam ediyor. Biz ise önümüzdeki 30 yıl boyunca karşımıza çıkacak teknolojileri bilemeyeceğimiz için sürekli cahil kalacağız. Uygulamalar sürekli güncellenecek ve bizler her seferinde bir şeyleri sil baştan öğrenmek zorunda kalacağız.

Screen Shot 2017-03-03 at 10.03.25.png

Yani sonsuza kadar acemilikten kurtulamayacağız (s.19). Bu oluş hali “her şeyi” birbirine bağlamayı da beraberinde getirecek. Düşünsenize, evimizi Google’da aratabileceğiz! Hani bazen anahtarı kaybettiğimizde söyleniyoruz ya “Şunu da Google’da aratabilsem” diye, işte gelecek tam olarak bunu getirecek. Ya da bir kitap okurken aklımıza takılan bir cümleyi bulmak için sayfaları deli gibi karıştırırken CTRL+F yapasımız gelir ya, bu da sevgili geleceğimiz için çok zor bir şey olmayacak.

“…Bir konsol oyununda geçen olaylar da haberler gibi aranabilir olacak. Bir YouTube videosunda gördüklerinizi rahatça taratabileceksiniz… Odanızdaki birçok eşya birbirine bağlanacak, böylece odanızı Google’da aratabileceksiniz. Evinizi de Google’da aratabileceksiniz (s.34)…”

İkinci kaçınılmazımız: Bilişlenme

Ben buna “Yapay Zekâ” diyorum. Kelly diyor ki “İlk olarak, aptalca bir şeyi akıllı hale getirmek kadar önemli bir şey olamaz. Mevcut sürece azıcık da olsa yararlı zekâ katmak, etkinliğini yepyeni bir düzeye çıkarır (s. 39). Bu yüzden Yapay Zekâ’nın hayatımızın her noktasına gireceğini, bizim onu elektrik temin eder gibi ihtiyacımız oranında edinebileceğimizi, hayatımızda her alana yayılan robotların değişik türlerde, yani çeşitli konfigürasyonlarda karşımıza çıkağını şimdi öğrenmiş olun ve asla unutmayın. Dahası, bu robotların kimileri hayvanlar gibi başıboş gezecek, kimileri bitkiler gibi hareketsiz duracak, kimileri de mercan resifi gibi yayılacaklar. Peki robotlar bizi işimizden mi edecekler?

Screen Shot 2017-03-03 at 10.05.04.png

 

“… Üç kuşak önce, kafası çalışan pek çok usta bir aleti alıp onun elektriklisini üreterek zengin oldu… Çamaşırların elle sıkıldığı bir makineyi alıp elektriklisini yaptılar… Şimdi de, eskiden elektrikli olan her şeyi akıllandıracağız. Neredeyse içine bir miktar IQ ilave ederek yeni, farklı ve daha değerli yapamayacağımız hiçbir şey yok (s.43)…”

Üçüncü kaçınılmazımız: Akış

Ben buna “kopyalama” diyorum. Kelly diyor ki “İnternet, dünyanın en büyük kopyalama makinesidir (s.73).” İnternette, dünyada kopyalanabilir ne varsa parasız kopyalanıyor. Eskiden kopyalanabilir şeyler hakir görülürdü ve tercih edilmezdi. Mesela elektriğin yaygın olmadığı dönemde mumla aydınlanmanın “cool” olmaması gibi. Daha sonra elektrik ucuzlayıp yaygınlaşınca da mum ışığında yemek yemek “cool” hale geldi. Fakat sonra devir değişti ve bu kez yaygın olanın peşine düştük. Eh, hangimiz bir arabanın prototipini alıp kullanmak isteriz ki? Gelgelelim, devir bir kez daha değişiyor ve teknoloji bize artık kopyaların bir değeri kalmadığını anlatıyor. Çünkü kopyalar değersizleşiyor, kopyalanamayanlar ise kıymetleniyor. Peki kopyalama dünyasında tam olarak kopyalanamayan nedir? “Güven”dir mesela. Örnekler çoğaltılabilir. Bunun için bilinen markalar güven teşkil ederler ve diğer markalara göre daha pahalı satılabilirler.

Dördüncü kaçınılmazımız: Erişim

Ben buna “bulut” diyorum. Kelly diyor ki, ürünler sahip olmayı teşvik eder, oysa hizmetler sahip olmaktan caydırır; çünkü hizmetlerde sahip olmanın getirdiği seçkinlik, denetim ve sorumluluk gibi ayrıcalıklar bulunmaz (s. 131).

Screen Shot 2017-03-03 at 10.09.33.png

“… Dünyanın en büyük taksi şirketi Uber’in mülkiyetine sahip olduğu tek bir araç yok. Dünyanın en popüler medya patronu Facebook içerik üretmez. Dünyanın en değerli perakendecisi Alibaba’nın hiç mal stoku yok. Ve dünyanın en büyük konaklama aracısı Airbnb tek bir gayrimenkule bile sahip değil. İlginç bir şeyler oluyor (s.127)…”

Neden? Çünkü sahiplik eskisi kadar önem taşımıyor. Erişim her zamankinden daha önemli. Kitaplarımızın yerini Kindle’lar, Kobo’lar alıyor; CD’ler tarihe karışıyor, tüm medya bir cihaza sığıyor, erişim git gide artıp kolaylaşırken sahiplik azalıyor. Yazılımlar hizmet olarak alınabiliyor, bulut platformu sayesinde artık sahip olmak yerine kiralama, leasing, lisans anlaşması ve paylaşma yoluyla gerçek zamanlı kullanım olanağı elde edebiliyoruz ve fiziksel kiralama elimizdeki ürün sayısıyla kısıtlıyken bulutta “n” kadar kişi aynı hizmeti aynı anda paylaşabiliyor. Unutmamamız gereken şu ki, önümüzdeki 30 yılda maddesizleşme, platform olanağının kullanımı ve bulut yönündeki eğilim tüm şiddetiyle devam edecek. Yani erişim “in”, sahip olma “out”.

 

Beşinci kaçınılmazımız: Devamı kitapta, ben artık bitiriyorum

Samimi söylemek gerekirse, ben uzun zamandır bu kadar çok cümlenin altını çizip sayfalarını bu kadar çok kıvırdığım bir kitap okumamıştım. Gelecekteki 30 yılın kaçınılmazlarının hepsi aslında şimdi de gözümüzün önünde; fakat otuz yıl içinde neler olabileceğini düşündükçe, bir de bunu Kelly’nin aktarımıyla hayal edince işler gerçekten değişiyor. Size önerim, bu kitabı alın, okuyun ve sonra yıllar boyunca hep gözünüzün görebileceği bir yerde dursun. Yıllar geçtikçe önümüze dikilen “kaçınılmaz”lar Kelly’nin anlattıklarıyla örtüşüyor mu bakalım.

Keyifli okumalar!

 

Irmak Parlat

screen-shot-2017-03-02-at-17-22-45

X-Events: Her Şey Bir Gecede Çökebilir (mayıs’13)

X-Events

Yazar: John Casti

Uluslararası Bestseller X-Events: Bilinmeyen bilinmeyenlerin üstatlarına!

Gelişmiş uygarlığın topyekûn çökebileceği ihtimali, günümüzde tüm dünyayı tehdit eden bir felaket olarak görülüyor. John Casti gibi birçok bilim insanı, teknolojiye dayalı, gelişmiş toplumların, aşırı karmaşık bir yapı altında ezilen, ani bir çöküş ihtimaline karşı günbegün savunmasız hale gelen kâğıttan bir kuleye dönüşmesinden kaygı duyuyor. “X-olaylar” diye adlandırılan bazı uç senaryolar gerçekleşirse mali sistem çökecek, iletişim, ulaşım, elektrik, yiyecek ve içecek akışı kesilecek ve bir sabah, modern çağların mazi olduğunu görerek uyanacağız. Modern dünyanın çöküşüne neden olabilecek 11 farklı senaryonun incelendiği bir keşif yolculuğu…

1. İnternet’in Dünya Genelinde Uzun Süreli Kesilmesi

2. Küresel Gıda Tedarik Sisteminin İflası

3. Kıtasal Ölçekte Yaşanan Elektromanyetik Bir Darbeyle Tüm Elektronik Cihazların Bozulması

4. Yeni Bir Global Jeopolitik Düzenin Ortaya Çıkışı

5. Egzotik Parçacıkların Yaratılmasına Bağlı Olarak Dünyanın Yok Olması

6. Nükleer Tablonun İstikrarsızlaşması

7. Dünya Petrol Rezervlerinin Tükenmesi

8. Küresel Bir Salgın

9. Elektrik ve Temiz Su Şebekelerinin Çöküşü

10. Zeki Robotların İnsanoğlunu Alt Etmesi

11. Dünya Finans Piyasalarının Çöküşü
John CastiYazar hakkında: 
Amerikalı karmaşıklık bilimcisi ve sistem teorisyeni John Casti, insan kaynaklı uç olaylara ve bu olayları önceden saptamaya odaklı faaliyetler yürüten Viyana merkezli araştırma enstitüsü X-Center’ın kurucu ortağıdır. Casti, X-Center’dan önce de International Institute for Applied Systems Analysis (Uluslararası Uygulamalı Sistemler Enstitüsü) bünyesinde araştırmacı bilim adamı olarak çalışmış, Beşeri Toplumlardaki Uç Olaylar konusunda yürütülen bir projeyi yönetmiştir. Casti, uzun yıllar Santa Fe Institute ve RAND Corporation’da çeşitli görevlerde bulunmuş, Princeton, Arizona ve New York Üniversitelerinde öğretim üyeliği yapmıştır. Complexity adlı derginin editörlük görevini de yürütmüş olan Casti, gerek akademik ve gerek halka yönelik düzeyde yaklaşık yirmi cildi bulan çalışmaya imza atmıştır. Güney California Üniversitesi’nden doktora unvanına sahip olan Casti, Viyana’da yaşamaktadır.

Detaylı bilgi için: www.xeventsunlimited.com/

Dürüst Olmamanın Ardındaki (Dürüst) Gerçek (nisan’13)

Dürüst GerçekYazar: Dan Ariely

Kendimiz Başta Olmak Üzere Nasıl Herkese Yalan Söyleriz?

Sosyal bilimci Dan Ariely, çığır açan ilk kitabı Akıldışı Ama Öngörülebilir’de akılsızca davranmamıza yol açan çeşitli zaafları ortaya çıkardı. Yine çok ses getiren ikinci kitabı Akıldışının Mantığında ise, akıldışının hayatlarımız üzerindeki olumlu ve olumsuz şaşırtıcı etkilerini açığa çıkardı.

Ariely şimdi de, ilk ilki kitabı gibi, New York Times’ın en çok satanlar listesinde yer alan üçüncü kitabı Dürüst Olmamanın Ardındaki (Dürüst) Gerçek’le okurunun karşısına çıkıyor.

Hile ve sahtecilik davranışının nereden geldiğini sorgulayan Ariely, aynı zamanda insanın dürüstlük ve sahtekârlık kapasitesinin sınırlarını da belirliyor. Bu çalışmanın can alıcısı sorusunuysa şöyle formüle ediyor Ariely: Sahtekârlık büyük ölçüde birkaç çürük elmayla mı sınırlı, yoksa daha yaygın bir sorunla mı karşı karşıyayız?

“Ilımlı hilenin ne kadar yaygın olduğunu ve bariz hileyle karşılaştırıldığında ne kadar zararlı olabileceğini öğrenince şok oldum. Bu Dan’in en ilginç ve en yararlı kitabı.”

Nassim Nicholas TalebSiyah Kuğu’nun yazarı

“Dan Ariely, insanın gözü yarı kapalı bir gerçeklik yaratmak için doğruluk ve hile arasında nasıl bir denge kurduğunu dâhiyane ve hoş bir şekilde açıklığa kavuşturuyor. Kendinizin ve tanıdığınız herkesin ahlakı hakkında daha derin bir anlayış geliştireceksiniz.”

 –DR. Mehmet ÖzColumbia Üniversitesi’nde Başkan Yardımcısı ve Cerrahi Profesörü, DR.OZ SHOW’un sunucusu

“Konu davranışlarımızın ardındaki gizemi açıklamak olduğunda hiçbir yazar Dan Ariely’den daha eğlenceli değildir. Enfes anekdotları, açıklayıcı deneyleriyle karanlık tarafımızı keşfetmeyi inanılmaz eğlenceli kılıyor.”

Chris AndersonWired dergisi yayın yönetmeni, Uzun Kuyruk’un yazarı

“Yalan söyleyen herkes bu kitabı okumalı. Yalan söylemediğini iddia edenler yalancıdır. O yüzden onlar da bu kitabı okumalı. Sizi daha iyi bir insan yapacak, büyüleyici, bilge ve eğlenceli bir kitap bu.”

A.J.Jacobsİncile Uygun Yaşama Senesi ve Sağlıklı Ölmek’in yazarı

 “Son derece sürükleyici bu kitapta Dan Ariely, sahtekârlığın her yerde karşımıza çıktığını, hepimizin kötü elma olduğunu kanıtlıyor. Bu rahatsız edici bir mesaj fakat sonuçları çok büyük ve hiç kimse bunu Ariely’den daha iyi kavrayamaz. Eğer gerçeği umursuyorsanız, bu kitabı okuyun.”

Jonah LehrerNasıl Karar Veririz ve Hayal Gücü’nün yazarı

“Ariely’nin benlik bilgisiyle ilgili araştırma bulgularına hayretle (ve onaylayarak) güleceksiniz. Plato’nun ‘bilginin özü kendini bilmektir’ düşüncesine inanıyorsanız, bu kitap da bilginin özüdür.”

Scott Cook, INTUIT.INC.’in kurucusu

(Detaylı bilgi için kapak görseline tıklayınız)

“İnternet ve Sosyal Medya Araştırmaları El Kitabı” (ocak’12)

Yazar: Ray Poynter

En yeni yaklaşımların peşindeki pazar araştırmacıları için…

İnternet, “pazar araştırmaları” için bir “ilham perisi” olmaya devam ediyor. Online dünya bugün kullanılan en gözde yöntemlere ev sahipliği yapıyor ve online araştırma piyasası şu anda milyar dolarlarla ifade edilen bir değere ulaşmış durumda.

Geleneksel pa­zar araştırması becerileri hızla artıp genişliyor. İşte, elinizdeki kitap bu yeni medyayı ideal düzeyde kullanma ustalığına erişebilmek için araştırmacılara gereken beceri ve yaklaşımlar üze­rinde duruyor.

  • Projeleri için internet ve sosyal medya hakkındaki bilgilerini çoğaltmak ve onlardan daha fazla yararlanmak isteyen pazar araş­tırmacıları
  • Kişisel deneyimlerini, en iyi uygulama alternatifiyle kıyaslamak isteyen online ve sosyal medya araştırma alanı uzmanları
  • Neler elde edilebileceğini ve mevcut pazar araştırma yöntemlerinin sı­nırlarını daha iyi kavramak isteyen pazar araştırması müşterileri

İnternet ve sosyal medya alanında en iyi uygulama rehberi arayanlara bütünlüklü tek bir kaynak sunan bu kitapta, ihtiyacınız olan altyapıyı, bilgiyi ve yeni fırsatları kullanma tavsiyelerini bulacaksınız.

(Detaylı bilgi için lütfen kapak görseline tıklayınız)

“Future Agenda” (şubat’11)

Yazar: Tim Jones & Caroline Dewing

Future Agenda: 2020 Yılında Dünya çok geniş kapsamlı araştırma ve tartışmalar sonucunda ortaya çıktı. Çok çeşitli Ülkerlerden vizyon sahibi düşünürlerin hazırladığı raporlar,  yirmi beş ayrı dünya kentinde düzenlenen elli çalıştay ve sayısız online katkıyla insanlığın önündeki on yılı ilişkin içgörü, trend ve öngörüler belirlendi.

Vodofone Group’un sponsorluğunda yürütülen Future Agenda programı 2010-2020 yılları arasında karşı karşıya kalacağımız en kritik konuları analiz ediyor. Bu on yıl küresel nüfusun artışına, kilit kaynak kısıtlarına, ekonomik gücün Asya’ya kaymasına ve evrensel veri erişimine ve bağlantılığına tanıklık edecek. Bütün bunlar içinde yaşadığımız dünyayı çeşitli bakımlardan nasıl etkileyecek? Gelecek on yılın diğer büyük konuları neler? Bireylerin, şirketlerin ve hükümetlerin dikkate alması gereken kaygılar hangileri?

Birçok alanda önemli kararlar alınması gereken bir zamanda Future Agenda:2020 Yılında Dünya çalışması yaratıcı fikir ve eylemlere temek olacak benzersiz bir perspektif sunuyor.

(Detaylı bilgi için lütfen kitap görseline tıklayınız)