YENİ! Akıl Sermayeye Fark Atar – Günter Faltin

Akıl Sermayeye Fark Atar – Günter Faltin
Herkes İçin Girişimcilik
Yalın, Akıllı ve Basit

Girişimcilik öğretmenleri çoğunlukla risk almayı över ve “fırsatların üzerine atlamaya” vurgu yaparken, Faltin bize riskleri en aza indirmeyi ve anlık fırsatların cazibesine kapılmamayı öğütler. O, benim tabirimle girişimciliğin “slow food” versiyonudur; acele etmeden iyice hazırlanın, sonra da yayılıp tadını çıkarın. Yemenin zevki kadar yemeği hazırlamanın da zevkine varın; hem çalışmanın hem de ödüllerinin keyfine varın. İşin kölesi olmayın; kafanızı serin tutun. Anlamlı işler yapın; öteki insanları ve dünyanın bütününü aklınızdan hiç çıkarmayın.

Olanaksız gibi mi görünüyor? Akıl Sermayeye Fark Atar bunun nasıl yapılabileceğini Teekampagne örneğiyle, ayrıca “Faltin modeli”ni temel alan diğer başarılı şirketler üzerinden gösteriyor. Bu model yalnız dünyanın dört bir yanında boy gösteren “girişimcilik baharının ilk filizleri” değil, şu anda diğer filizlerden üreyen tohumları da büyümekte olan kökü güçlü bir bitkidir. Bu kitap sizi de böyle bir tohum atıp yaşam ağacınız olarak boy atmasını izlemeye esinlendirebilir.

Fritz Fleischmann, Babson College

#optimistkitap
#yenikitap
#Akıllısermayefarkatar
#günterfaltin
#girişimcilik
#startup
#girişimcininelkitabı
#işveyönetim
#işkitapları
#ekonomiyönetimi
#girişimcilaboratuvarı

Anne-Baba Kitaplığı Anı – Günlük Araştırma – İnceleme Başvuru Bilim Tarihi Dijital Dönüşüm Serisi Dijital Çağ Dijital Şirket Kütüphanesi Kampanya Duygusal Zekâ Kampanya EKOIQ Kitaplığı Enformasyon Girişimci Kitaplığı Haftanın Kitabı Harvard Business Review HBR's 10 Must Reads HBR's Duygusal Zekâ Serisi Irmak Parlat blog yazıları Kadın Kişisel Gelişim Kurumsal Kampanya Mentor Cep Dizisi Obje dizisi Optimist Optimist Kitap Set Kampanyaları Optimist Newsletter Optimist İdea Peter Drucker 100. Yıl Kitaplığı Politika Reklam ve Pazarlama Sait Sürmen Yazıları Satış ve Pazarlama Sağlık Strateji Teach Yourself TED Kitapları Türk Hava Yolları Yayınları Yalın Üretim Yaşam Kültürü Yeryüzü serisi Yönetim – Liderlik Çizgi Roman Özge Saygün Yazıları İnovasyon İnsan Kaynakları İş – Yönetim Şirket İçi Eğitim

X, Y ve Z Kuşağını Anlamak — YENİ KİTAP!

X, Y ve Z Kuşağını Anlamak


Dr. Mevlüt BÜYÜKHELVACIGİL

Bilimsel temellere dayalı girişimcilikte sıra dışı başarı öyküleri sergileyen Helvacızade Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve grubun ABD’deki şirketi Zade Global’in CEO’su Dr. Mevlüt Büyükhevacıgil, “X,Y,Z Kuşağını Anlamak” kitabında başta aile işletmeleri olmak üzere, her sektörden yöneticiler için hayati önem taşıyan bir konuyu irdeliyor.


Kitabıyla ilgili görüşlerini dile getirirken kuşaklar arasındaki iletişim sorununun iş yaşamında önemli bir problem olduğuna dikkat çeken Dr. Mevlüt Büyükhelvacıgil, “Herkes X, Y ve Z kuşakları için belirli tanımlamalar yapıyor ancak bu tanımlamalar söz konusu kuşaklara mensup bireylerin iş hayatındaki tavırlarını anlamlandırmamız için yeterli olmuyor. Ben 40 senelik kariyerimde kendimden önceki ve sonraki kuşaklarla omuz omuza çalışmış bir yöneticiyim. Kariyer yolculuğum sayesinde, akademisyen sıfatımla da üzerine çalışmış olduğum kuşaklar konusunu tamamen içselleştirmiş olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Tecrübe ve bilginin buluşması paha biçilmez bir formüldür. Takdir edersiniz ki bu formüller ancak kamuyla paylaşıldığında daha geniş kitlelere ulaşarak fayda sağlar. Bu çalışmamda kuşaklar arasında çatışmaya sebebiyet veren vizyon farklılıklarını daha derinlemesine irdeleyerek farklı kuşak temsilcilerinin birlikte nasıl en verimli şekilde çalışabileceğini aktarmak istedim. Kuşaklar Kitabı’nın özellikle aile şirketlerinin uzun ömürlü ve verimli olmasını arzu eden yöneticilere büyük fayda sağlayacağına gönülden inanıyorum” diyor.

Kuşaklar arası çatışmaların yarattığı olası riskler ve alınabilecek önlemler hâlen dünya üzerinde en çok tartışılan konulardan biriyken, kişisel deneyimlerle uluslararası literatürü Türkiye gerçekleri üzerinden bir araya getiren X,Y,Z Kuşaklarını Anlamak yakın geleceğe dair zihinleri meşgul eden birçok soru işaretini yanıtlarıyla buluşturmaya aday…

X, Y ve Z Kuşağını Anlamak
Dr. Mevlüt BÜYÜKHELVACIGİL

#optimistkitap
#yenikitap
#xyzkuşağınıanlamak
#mevlütbüyükhelvacıgil
#aileşirketiyönetimi
#aileyönetimi
#xyzkuşağı
#XYZKuşağınıAnlamak
#AileŞirketleri
#AileGüçtür
#SessizKuşak
#BabyBoomerKuşağı
#XKuşağı
#YKuşağı
#ZKuşağı
#AlfaKuşağı
#zadevital
#liderlikkitapları
#stratejikitapları
#yönetimkitapları
#inovasyonkitapları
#satışkitapları
#dijitaldönüşüm
#işkitapları
#ekipçalışması
#takımçalışması
#yönetişim
#rehberlik
#KitapÖneri
#işdünyası
#özgünliderlik

Duygusal Zekâ; Başarı ve mutluluğun yolu…

Duygusal_Zeka_Seti

Harvard Business Review Duygusal Zekâ Serisi, okuyucuya profesyonel yaşamın insani yanı hakkında etkileyici bir okuma seçkisi sunuyor.
Dizide Mindfulness, Resilience, Empati, Etkileme ve İkna, Özgün Liderlik, Mutluluk başlığı altında altı kitap yer alıyor. Seride, Daniel Goleman, Annie McKee, Susan David, Jeffrey A.Sonnenfeld gibi alanında uzman onlarca yazar, duygularımızın iş hayatını nasıl etkilediğini çeşitli araştırmalara dayanarak anlatıyor. Zor durumlarla ve zor insanlarla kolayca başa çıkabilmek isteyen, işyerinde başarının yanında mutluluğu da arayan profesyonellerin sosyal becerilerini geliştirmesine yardım ediyor.

47 makaleden oluşan, size keyifli bir okuma ve pratik çözümler vaat eden HBR Duygusal Zekâ Seti dijital kütüphanenizin değerli bir parçası olmaya aday…

Mindfulness
Serinin Mindfulness üzerine hazırlanmış kitabı, duygusal farkındalığınızı artırarak ana odaklanabilmenize yardımcı oluyor. Kitapta Alison Beard’la yapılmış röportaj, bu yöntemin merak edilen yanlarını açıklarken; Rasmus Hougaard ve Jacqueline Carter’ın kaleme aldığı Mesaide Mindfulness Uygulamaları isimli makale, pratik uygulamaları anlaşılır bir dille anlatıyor. Daniel Goleman, kitabın Yeniden Ayağa Kalkmak bölümünde zor zamanlardan güçlenerek çıkmanın yollarını gösteriyor. David Brendel ise Mindfulness’ın Riskleri makalesi ile anın farkına varmak için meditasyonun ne kadar değerli olduğunu anlatırken mindfulness trendinin ortaya çıkarabileceği tuzaklara dikkat çekiyor.

Resilience
Bazı insanlar iş yaşamındaki aksaklıklarla, krizlerle ve hatta zor kişisel travmalarla daha kolay başa çıkıp sonra hızla ayağa kalkarken bazıları bunu neden başaramaz? Serinin Resilience isimli kitabında böyle mücadelelerden daha güçlü çıkmak ve günlük hayatın stresine dayanmak için kendinizi nasıl eğitebileceğimiz ve kariyerinizi nasıl yeniden yapılandırabileceğinize dair ipuçlarını anlatılıyor. Shelia Heen ve Douglas Stone’nun Eleştiriden Ders Almak yazısında eleştiriyi yıkıcı değil güçlendirici bir araç olarak düşünmenin önemine işaret ediliyor. Büyük Liderler Felaketleri Nasıl Atlatır? isimli makalede ise Jeffrey A. Sonnenfeld ve Andrew J. Ward iş dünyasından ve politikadan ilham veren örnekler sunuyor.

Empati
İlişkilerde ve ürün geliştirmede daha iyi olabilmek için empati önemlidir. Ama kendini başkasının yerine koymak, onun duygularını ve motivasyonunu anlamak genellikle o kadar kolay olmaz. Serinin Empati kitabı bu konudaki engelleri aşabilmenize ve empatinin ne zaman aşırıya kaçtığını anlamanıza yardım ediyor. Kitapta Emma Seppala, şefkatin neden sertlikten daha iyi bir yöntem olduğunu açıklarken Jack Zenger ve Joseph Folkman iyi bir dinleyici olmanın önemine dikkat çekiyor. Adam Waytz ise Empatinin Sınırı başlıklı makalesinde haddinden fazla empatinin sakıncalarını sıralıyor. Kitabın son bölümünde Daniel Goleman, Andrea Ovans’a verdiği röportajda Dalay Lama’dan duygusal zekâ konusunda öğrendiklerini anlatarak okuyucuya ışık tutuyor.

Etkileme ve İkna
Serinin Etkileme ve İkna kitabı Nick Morgan’ın şu cümleleriyle başlıyor “Sessiz ama ne kadar konuştuğundan ziyade ne söylediği önemli olan insanlarla hepimiz karşılaşmışızdır. Bunlar, sessizliği kullanarak nasıl hâkimiyet kuracağını bilen insanlardır. İnsanları etkileyebilme gücü, konuşmayı yapan kişi olmaktan daha fazlasını gerektirir.” Bu kitap size daha fazlasının neler olduğunu gösteriyor. Robert Cialdini, iknayı bir bilim gibi ele alırken Linda A. Hill ve Kent Lineback işin pratiğine yönelerek yöneticilerin her gün yapması gereken üç şeyin neler olduğunu anlatıyor. John Antonakis, Marika Fenley ve Sue Liechti ise bize karizmanın öğrenilebileceğini gösteriyor.

Özgün Liderlik
Liderlik üzerine yapılmış onlarca araştırma, yazılmış yüzlerce kitap var ama ideal liderin bir tanımı yok. Önemli olan yönetirken kendi tarzınızı yaratmak ve özgün bir lider olabilmek… Serinin Özgün Liderlik kitabı farklı olmanın zor ama çekici yanlarını göz önüne seriyor, neden özgün olmak gerektiğini anlatıyor. Bill George, Peter Sims, Andrew N. McLean, Diana Mayer içinizdeki özgün lideri keşfetmenin yollarını sıralıyor, Herminia Ibarra Özgünlük Paradoksu makalesinde farklı olmanın zorluklarını, Emma Seppala ise farklılığın ve savunma kalkanlarını indirmenin bir lidere neler kazandıracağını anlatıyor.

Ve Mutluluk
Herkesin ulaşmak istediği, bazen çok kolay bazense dünyanın en yüksek zirvesine çıkmak kadar yorucu ve zor bir duygu: mutluluk… Başarı ne kadar önemliyse mutlu bir iş yaşamı da en az onun kadar önemli… Hatta belki de başarının yolu ondan geçiyor. HBR Duygusal Zekâ serisinin Mutluluk kitabı iş yerinde mutluluğu yakalamanın yollarını farklı yaklaşımları derleyerek gösteriyor. Jennifer Moss, makalesinde mutluluğun negatif duyguların olmaması anlamına gelmediğini, Teresa M. Amabile ve Steven J. Kramer küçük kazançların değerini, Gretchen Spreitzer ve Christine Porath ise sürdürülebilir performans yaratmanın mutluluk üzerindeki etkisini anlatıyor.

İletişim
Deniz BEKTAŞ ÇELİK / Satış ve Pazarlama Müdürü

OPTİMİST YAYIN GRUBU
S: +90 216 412 72 13 – 125 Mobil: 0533 300 72 76
Muhittin Üstündağ Caddesi No:61 34718 Koşuyolu – Kadıköy / İstanbul

OYUNLAR BAŞLASIN

Oyunlar_Baslasin_Kapak-low

Hakan Karabacak, yeni kitabı Oyunlar Başlasın’da stratejik düşüncenin alt yapısını hazırlayan yöntemleri, eğlenceli ve zekice kurgulanmış oyunlarla anlatıyor ve okuyucuyu bu oyunlara eşlik etmek için sahneye davet ediyor.

Stratejik düşünceye her alanda ihtiyaç var. Neredeyse her önemli kararımızın altında onun imzası bulunuyor. Hedefler koyabilmemizi ve bunları gerçekleştirebilmemizi sağlayan onun ta kendisi.

Bu kitap stratejik düşüncenin zihinsel alt yapısına, temeline iniyor. Cevabını aradığı sorular şunlar:

Sağlam bir stratejik düşünce, nasıl bir zihinsel altyapı veya temel üzerine inşa edilmeli?

Bu zihinsel altyapı nasıl güçlendirilebilir?

Kitap, sağlam bir stratejik düşünce altyapısı için dedektif gibi düşünün; zihinsel kalıplara hapsolmayın; sezgilerinize güvenin, düzenleri keşfedin; mantığınızı yanınızdan ayırmayın; problemlerle yüzleşin; bulmaca çözün ve satranç oynayın diyor.

Zihinsel altyapının unsurlarına daha yakından bakmak ve bu temeli sağlamlaştırmak için akıl oyunlarına yer veriyor. Siz soruları çözdükçe stratejik düşüncenin temelini keşfedecek ve sağlamlaştıracaksınız. Akıl oyunlarıyla güçlendirdiğiniz zihinsel altyapının üzerine istediğiniz yükseklikte bir stratejik düşünce inşa edebilirsiniz.

Dedektif gibi düşünün
Padişah çarşıda

Günlerden bir gün uzak ülkelerde hüküm süren bir padişah, sadrazamını yanına almış, tebdili kıyafetle halkın arasına karışmış. Gün boyu çarşıda, pazarda dolaşmış, etrafına dikkatle bakıp, duyduklarına kulak kabartmış. Tam saraya dönmek üzere yola çıkacağı vakit, önüne bir kahvehane çıkmış. Bir fincan kahve içelim, bir soluklanalım niyetiyle girmişler içeriye. Vermişler selamı, oturmuşlar bir köşeye. Kahvelerini içerken başlamışlar çevreyi keşfe. Bir de ne görsünler; bir adam padişah aleyhinde atıp tutuyor, dinleyen ahaliyi de peşine katıyor.

Bu olay padişahın fena halde keyfini kaçırmış. Sadrazam adamın adını öğrenmiş ve birlikte saraya dönmüşler. Adam, daha akşam olmadan yaka paça padişahın huzuruna getirilmiş. Affedilmek için yalvarırken padişah, “Sus mel’un, ya sürgün ya ölüm!” diyerek sözünü kesmiş: “Sana son bir şans veriyorum; dilini değil kafanı çalıştırırsan kurtulabilirsin.”

“Bu masanın üzerinde iki bakır bardak var. Birinin dibinde bir parmak zehir. İçine bakmadan ve bardakları ellemeden bardakların birini seçeceksin. Seçtiğin bardakta zehir varsa içeceksin” demiş. Adam, “Zehri seçmekten çok korkuyorum padişahım. Son bir dileğim var; sonra bardağı seçeyim” diye konuşmuş. Padişah adamın son dileğini yerine getirmiş ve adam bu dileği sayesinde doğru bardağı seçerek kurtulmuş. Bardağın içine başka birinin bakmasına, ona ellemesine ve zehri içmesine müsaade edilmediğine göre;

Adamın dileği neydi ve nasıl kurtulmuş olabilir?

Cevap: Bir bardakta sıvı olduğunu, içini görmeden ve dokunmadan nasıl anlarsınız? İçine dumanı tüten bir nesne atın; duman tütmeye devam ederse bardak boştur. Aksine duman kesilirse dibindeki sıvı işini görmüş demektir. O halde adamın son isteği ne olabilir? Son bir sigara veya sarılmış tütün içmek istemiş olabilir. Adam önce tütünü yakıyor. Sonra bir nefes çekip yanan tütünü bardaklardan birinin içine atıyor. Tütün ilk kez birinin hayatını kurtardı. Daha doğrusu öldürmedi ama süründürdü diyelim. Canını kurtaran adam sürgüne gitmekten kurtulamadı.

Zihinsel Kalıplara Hapsolmayın
Einstein’ın evreni

Bildiğiniz gibi bu bölüm altında zihinsel kalıplara hapsolmamayı konu alıyorum. Bu kısma kadar hikâyeleri esas alan, sözel bir üslup benimsedim. Bundan sonra biraz da sayısal sorulara yer vereceğim. Neden sayısal soruların bu bölüm altında yer aldığının cevabını vermek çok kolay. Bu basit sayısal sorularda doğru cevaba ulaşmak için yine zihinsel kalıpları kırmak gerekiyor. Bu soruları çözmenin ilk anahtarı, olabilecek tüm ihtimalleri dikkate alan bir düşünce tarzı geliştirmek.

İlk sorumuz ünlü bilim adamı Einstein’dan. Onun meşhur bir fotoğrafı vardır: Bir kara tahtanın başında durur ve dilini çıkararak objektife bakar. O esnada elindeki tebeşirle tahtaya yazdığı bir eşitliğin altını çizmiş olduğunu görürüz. İşte o meşhur eşitlik aşağıda yer alıyor:

6–3=6

Einstein’ın fiziksel evreninde bu mümkün olabilir. Matematiksel olarak bu eşitliğin doğru olabilmesi içinse tek bir hamle gerekiyor. Eşitliğin sol tarafında bir sorun yok; sağ tarafındaki rakam yanlış.

O halde tek bir dokunuşla eşitliğin sol tarafındaki işlemin doğru cevabını verebilir misiniz?

Cevap: Soruyu tekrar edeyim; bizden yapacağımız tek bir dokunuşla eşitliğin sol tarafındaki işlemin doğru cevabını vermemiz isteniyor. Eşitliğin sol tarafındaki işlem nedir? 6 – 3. Peki bunun doğru cevabı nedir? Tabi ki 3. Bizden istenense tek bir dokunuşla doğru cevabı, yani 3’ü bulmak. O zaman eşittir sembolünün üstteki çizgisini alıp eksinin üzerine konduruverelim: 6+3–6. Artı ve eksi 6’lar birbirini götürür. Geriye ne kalır? Elbette 3.

Mantığınızı Yanınızdan Ayırmayın
Kim haklı?

Fransız oyuncu, yönetmen ve senarist Sacha Guitry, “Herhangi bir tartışmada kadın daima son sözü söyler. Bundan sonra erkeğin söylediği her söz yeni bir tartışmanın başlangıcıdır” der.

Özlem’le Macit birkaç dakikadır tartışıyordu. Macit, Özlem’in söylediği her şeye bir cevap yetiştiriyor ve yeni açılan konuda tartışma sürüp gidiyordu.
Bir süre sonra Özlem, Macit’e son sözünü söyledi. Bunu duyan Necmi’yse “İkinizden biri kesinlikle haklı” dedi.

Özlem ne demiş olabilir?

Cevap: Özlem Macit’e ne demiş ola ki bunu duyan Necmi “ikinizden biri kesinlikle haklı” demiş. Özlem “yalancı” demiş olabilir. Çünkü Macit doğrucuysa Özlem yalancı konumuna düşer; yok eğer Macit gerçekten yalancıysa bu sefer doğru söyleyen Özlem olur.

Kitabı merak ettiyseniz buradan inceleyebilir ve satın alabilirsiniz: http://www.optimistkitap.com/detay-oyunlar-baslasin-310.html

Meşgul İş İnsanları İçin İş Kitabı Okuma Rehberi

02-01-17_best-business-books_1300

İş dünyasına yönelik siteleri ve sosyal medya hesaplarını takip eden bir iş insanıysanız, okumanız gereken en iyi iş kitabı listeleri eminiz ki sıkça karşınıza çıkıyordur.

Düşünce sistemimizde yeni ufuklar açacak ve iş dünyasında yolumuza ışık tutacak kitap önerilerinden yana hiç sıkıntı çekmezken, çoğumuz aklımızda yer alan birçok kitabı okumak için zaman ayıramamaktan şikâyetçiyiz.

Peki bunca seçenek arasından dar vakitte okuduğumuza değdi diyebileceğimiz ve bize fayda sağladığını hissettiğimiz kitapları nasıl seçmeliyiz?

İhtiyacınıza yönelik kitapları seçin
Bir start up şirketinde yönetici olmanız, konusu genel olarak girişimcilikle ilgili her kitabı hedefinize yerleştirmemelidir. İş kitapları okurken somut olarak fayda sağlayabilmeniz için daha niş konularda ve kısa /orta vadede sizin hedeflerinizle uyumlu olacak konulardaki kitaplara yönelebilirsiniz.

Şirket Kütüphanesine ve Bir Kitap Listesine Sahip Olun
Asistanınızın veya dijital listeleme programlarının yardımıyla sürekli güncellenen bir kitap listesine sahip olun böylece ilginizi çekebilecek kitapları kolaylıkla tek bir yerden takip edebilirsiniz.

Ayrıca şirket kütüphanenize anlaşmalı bir yayınevinden sizin belirleyeceğiniz sektör ve konulardaki yeni çıkan kitapların düzenli aralıklarla gönderimini sağlayabilirsiniz.

Dijital Kitap özetlerinden yararlanın
Bazı iş kitapları yayınevlerinin sunduğu özel hizmetler çerçevesince dijital kitap haline getirilerek kısaltılır ve özet kitap şeklinde satışa sunulur. Bu hizmetlere abone olarak birçok kitabı çok daha kısa sürelerde okuyabilirsiniz.

Hızlı ve Etkin Okuma Kursları
Günümüzde iş dünyasının sıklıkla rağbet ettiği kişisel gelişim eğitimlerinden biri olan hızlı ve etkin okuma eğitimleri size şirket kütüphanenizdeki okumayı arzu ettiğiniz kitaplar için zamanı daha etkin kullanmayı ve okuma yeteneğinizi maksimum performans ile kullanmayı sağlıyor.

Aktif Okuma Yapın
Aktif okuma kavramı ile burada kastedilen kitabı okurken önemli bulduğunuz noktaları kitap üzerinde işaretlemeniz notlar almanız böylelikle kitaba dair ekibinizle paylaşım yapmak isterseniz dönüp hatırlamak istediğiniz noktaları bulmanız çok daha kolay olacaktır.

Mutluluğumuz başka insanlara bağlıdır

RUTH WHIPPMAN

Birkaç yıl önce tek başıma İngiltere’den ABD’ye göç ettiğimde telefonuma bir “mutluluk uygulaması” indirmiştim. Hangi birini indireceğimi seçmek de son derece zor olmuştu, app store’da yaklaşık bin tane seçenek vardı. Sonunda indirdiğim uygulama ise yaklaşık saatte bir bana sık sık tekrarlamamı tavsiye ettiği ”Ben güzelim”, “Ben yeterliyim” gibi olumlama cümleleri gönderiyordu. Oysa ben telefon her sinyal verdiğinde beni gerçekten arayan biri mi var diye heyecanlanıyordum. “Ben yeterliyim.” Hayır, gördüm ki arkadaşlar ya da dostlar olmadan hiç de yeterli değilim.

Screen Shot 2017-12-15 at 10.05.24.png

Birkaç gün sonra Facebook’taki esinlendirici kartpostalda “mutluluk içinizdedir” diye yazıyordu. Resimde derin bir tefekküre dalmış yoga yapan bir kadın görülüyordu, sanki içindeki mutluluğun lokasyonunu keşfetmeye çalışıyor gibiydi.

Son birkaç yılımı Amerika’da mutluluk ve anksiyete üzerine bir kitap yazmak için araştırmalar yapmakla geçirdim. Mutluluğu diğer insanlardan ayrı, kişisel olarak kendi içinde arama yönündeki bu tür tavsiyelerin giderek daha çok yaygınlaştığını gördüm.

Kendini gerçekleştirme tutkusunun desteklediği bu bireyci kültürde mutluluğun dışarıdan bağımsız olarak insanın içinde gerçekleştiği fikri giderek bir tür “fabrika ayarı” haline geliyor: Mutluluk dünyayla ilgilenmenin doğal bir yan ürününden çok bir kendini keşif yolculuğudur. Duygusal karşılıklı bağımlılığı değil de duygusal bağımsızlığı vurgulayan bir mutluluk anlayışı bu. İnsanlara şunu öneriyor: Adım 1. Kendini tanı. Adım 2. Kendin ol.

Screen Shot 2017-12-15 at 10.07.20.png

Kendini tanımaktan çok olsa olsa dünyadan tecrit etmekle sonuçlanabilecek bu anlayış insanların zamanlarını nasıl geçirdiğini de derinden etkiliyor. Araştırmacılar, ya tamamen tek başlarına vakit geçiren ya da bir grup içinde olsalar bile başkalarıyla etkileşime girmeyen insanların sayısında belirgin bir artış saptıyorlar. Kişiler kendi özel duygusal deneyimleri içine hapsoluyor.

Manevi ve dini pratik de giderek topluluk temelli olmaktan çıkıp özel bir uğraş halini alıyor, kilise ayinlerinin ve toplu ibadetin yerini sessiz meditasyonlar, dijital uygulamalar ve yoga dersleri alıyor. Mutluluk arayışı bireysel, kendine odaklı bir girişim olmalıdır anlayışını yönlendirici ilkesi olarak alan kişisel gelişim (self-help) sektörü patlama yaşıyor. Amerikalılar iç yolculuklarına rehberlik etme iddiasındaki kişisel gelişim kitaplarına her yıl en az 1 milyar dolar harcıyor. Yeni bir moda da öz bakım.

Bu uğraşlar içinde Amerikalılar başka insanlarla gerçek bağlar kurmaya giderek daha az zaman harcıyor. Bugün tüm Amerika’da yenilen öğünlerin yaklaşık yarısını insanlar tek başlarına yiyor. Gençler arkadaşlarıyla “takılmaya” ülke tarihinde hiç bu kadar az zaman ayırmamıştı. Arkadaşların yerini akıllı telefonlar alıyor.

Sadece gençler de değil. Emek İstatistikleri Bürosunun yayınladığı Zaman Geçirme Araştırması, ortalama Amerikalının her türlü partiler de dahil olmak üzere sosyal etkinliklere katılmaya günde dört dakikadan daha az zaman ayırdığını gösteriyor. Bu, yılda sadece 24 saat eder. Şükran Günü yemeği düzenleme ve çocuğunuzun doğum günü partisi; geriye pek bir şey kalmıyor.

Aynı araştırma sosyalleşme ve iletişim kategorisinde ise (sevdiklerinizle ve dostlarınızla zaman geçirmekten dırdır ve münakaşa hatta kavga etmeye kadar tüm kişisel etkileşimleri kapsayan bir kategori) ortalama Amerikalının günde en çok yarım saat ayırdığını gösteriyor. Buna karşılık insanlar her gün televizyon seyretmeye üç saat ayırıyor; manikür, makyaj ve saç bakımına ise kadınlar bir saat, erkekler 44 dakika ayırıyor.

Screen Shot 2017-12-15 at 10.07.53.png

Kuşkusuz içe bakış, iç gözlem ve bir ölçüde tek başına olmak sağlıklı bir psikolojik yaşamın önemli unsurlarıdır. Ancak göründüğü kadarıyla bir yerde dengeyi kaybettik. Çünkü araştırmalar bütün o “mutluluk içseldir” iddialarının
tam tersini gösteriyor. Akademik mutluluk araştırmaları, bunları yapanların gündem ve değerlerine bağlı olarak ciddi farklılıklar ve çelişkiler gösterse de hemen hepsi insan mutluluğunun doğası ve nedenleri konusunda bir noktada buluşuyor: Mutluluğumuz başka insanlara bağlıdır.

Sayısız araştırma mutlu bir yaşamın en tutarlı ve güçlü göstergesinin iyi sosyal ilişkiler olduğu tespitinde birleşiyor. İyi sosyal ilişkilerin mutluluğun zorunlu bir önkoşulu olduğunun altı çiziliyor. Bu, insanların sosyal ilişkiler olmadan mutlu olamayacağı anlamına geliyor. Bu saptamanın bütün ırklar, etnik gruplar, yaşlar, cinsiyetler, gelir grupları ve sosyal sınıflar için geçerli olduğu görülüyor.

Buna göre eğer mutlu olmak istiyorsak tek başımıza daha az zaman geçirmeliyiz. Araştırmalarda soyut olarak sorulduğunda yalnız kalmaya can attıklarını söyleyen kişiler bile başkalarının yanındayken kendilerini daha mutlu hissettiklerini ifade ediyorlar. Üstelik bu sadece dışa dönük insanları değil içe dönük insanları da kapsıyor.

Ayrıca sosyal ilişkileri ihmal etmenin sağlığımız üzerinde de son derece olumsuz etkileri olabiliyor. Sosyal bağlantı eksikliği en az sigara bağımlılığı kadar erken ölümlere yol açabiliyor. Obeziteden ise iki kat daha tehlikeli!

Bütün bunların ışığında “kendimizi bulmak” ya da “içimize dönmek” için çabalamaya değil de yaşamlarımızdaki diğer insanlarla ilişkilerimizi beslemeye ve geliştirmeye zaman ayırmak esenliğimiz için yapabileceğimiz en önemli şey olarak öne çıkıyor.

Networking kitabının ingilizce baskısı “The Art of Networking”

networking_eskiyeni_bloggorsel.jpg

Networking – Ertuğrul Belen

Dünyada istediğiniz herkesle tanışabileceğinizi bilseniz hayatınız nasıl daha farklı olurdu? Tanımadığınız insanlarla nasıl rahatlıkla tanışabilir ve işbirliği yapabilirsiniz?

The Art of Networking – Ertuğrul Belen

How would your life change if you could meet anyone in the world you like? How can you meet new people and establish cooperation with them?

YABANCILAR TANIŞTIĞINDA

Size daha dün başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum: Dün, eşimle birlikte, bir gün önce internetten kanepemizi sattığımız ve hiç tanımadığımız bir aileyi, elimizde dumanı tüten bir kekle ziyarete gittik.

Bantı biraz geri saracak olursak:

  • Birkaç gün önce, online satış portalından, adını bile bilmediğim bir kişi ile kanepenin fiyatı ile ilgili çok kısa bir konuşma yaptık ve ertesi gün kanepeye bakmak üzere eve gelmeleri konusunda anlaştık.
  • Ertesi gün, saati netleştirmek için yaptığımız görüşmeyi WhatsApp’a taşıdık. Bu arada alıcının isminin Adria olduğunu ve küçük bir kızı olduğunu öğrendim. Ben evde olmadığım için görevi eşime devrettim.
  • Birkaç saat sonra eşim aradı, gelen ailenin kanepeyi çok sevdiğini ve hemen aldığını söyledi, ve şöyle de bir not düştü: “Çok tatlı bir Yunan çiftti, görsen bayılırdın. Adria ile dekorasyon zevkleriniz aynı. Hatta televizyon ünitelerimiz bile aynıymış.”

Screen Shot 2017-08-15 at 16.27.32.png

 

Bunun üzerine ben de, Adria’ya şöyle bir mesaj gönderdim:

Kanepeyi beğendiğinize çok sevindim, eminim evinize çok yakışacak. Bu arada, eşimin seçtiği yeni kanepemizin ne kadar hantal olduğunu farkettin mi? 🙂 

Böylece, yüzünü bile görmediğim bu kadınla WhatsApp üzerinden sohbet etmeye başladık ve sohbetin sonunda Adria hem kanepenin yeni yerini görelim hem de birlikte Türk kahvesi içelim diye bizi evlerine davet etti.

Ertesi gün, onlar için çikolatalı kek yaptım (yaptığım ilk kek) ve kek fırından çıkar çıkmaz yola düştük.

Sonuç? Dünya tatlısı bir çift ve 2 yaşındaki minik kızlarıyla yedik içtik, sohbet ettik ve birkaç saat sonra onlara veda ederken Adria, bana bir dahaki buluşmamızda börek yapma sözü verdi! Ayrıca, benim verdiğim kek kalıbını bana içi boş şekilde geri veremeyeceğini, mutlaka yıkayıp temizleyip içini doldurup geri vereceğini söyledi. Bir Türk kadınının kalbini böylece fethetti.

Şimdi, durumu özetleyecek olursak:

  • 72 saat önce bu insanların varlıklarından bile haberdar değildim. Benim için yabancı bile değillerdi.
  • 48 saat öncesine kadar bu yabancılarla tek etkileşimimiz bir alım-satım üzerine idi.
  • 24 saat önce ise, birbirimize tamamen yabancı olduğumuz bu insanların evinde kahve içiyorduk ve Yunan bir kadın bana buzdolabındaki Türk yufkalarını gösteriyordu!

yabancilar_tanistiginda_K2.jpg

 

Kio Stark, bu duruma nasıl tepki gösterirdi? 

Bence, bilmediğimiz insanlarla konuşmanın yarattığı beklenmedik keyifleri ve heyecanlı olasılıkları keşfetmeye çalıştığımız için bizi kutlardı. Bu küçük kesişmelerin bizi ve paylaştığımız dünyayı nasıl değiştirebileceğini söylerdi.

Evet, hep bir acelemiz var. Yürürken, metrodayken, asansördeyken kafalarımızı telefonlarımıza gömmüş durumdayız. Aklımız hep başka yerde. Sadece aşina olduğumuz sesleri duyuyoruz ve yeni bir şey keşfetmeye yanaşmıyoruz. Halbuki yabancılarla konuşmak, bizi ortak insanlık deneyiminin içine çekiyor ve hakiki duygusal bağlar yaratıyor. Ufkumuzu açıyor. Diğer bir deyişle, bizi uyandırıyor.

Screen Shot 2017-08-15 at 16.30.03.png

 

Kabul ediyorum, yaşadığım ülkenin oldukça güvenli olduğunu biliyorum; o yüzden hiç tanımadığımız bu insanların evine giderken herhangi bir tedirginliğimiz olmadı. Ama “Yunanları hiç sevmem”, ya da “Yunanistan Türkiye’yi hiç sevmez” gibi kadim önyargılarımız da olmadı. Aksine, milliyetlerden ve cinsiyetlerden sıyrılmış bir bakış açısı ile, ilginç bulduğumuz ve garip bir şekilde ısındığımız iki insanı yakından tanımak için gittik. Sonra aklıma, Stark’ın şu satırları geldi:

…Yabancılarla konuşmayı tercih ettiğimizde, işin ucunda samimiyetten daha fazlası vardır. Bizden farklı olan insanlarla konuşmak radikal bir şekilde dönüştürücü olabilir. Bu, korkunun panzehiridir…

Bu ülkede yaşamanın en sevdiğim yanlarından biri, her gün onlarca değişik ülkeden gelmiş birçok insanla karşılaşmak ve değişik kültürleri şu ya da bu sebeple keşfetme şansına sahip olmak… Tipik bir günümde, birçok yabancıyla etkileşim içinde oluyorum. Bu kişiler, hem tanımadığım için yabancı, hem de Türk olmadıkları için yabancı. Aslına bakarsanız, Kio Stark’ın yaptığı bir araştırmada “yabancı”nın o kadar çok tanımı çıkmış ki! Adını bilmediğiniz biri, sadece bir kez gördüğünüz bir kişi, hiç tanışmadığınız tüm insanlar, anlayamadığınız biri, tehdit olan biri… Aslında, kendimizden farklı insanlara ne kadar çok maruz kalırsak, onlardan hoşlanma, hatta belki onları anlamaya çalışma ihtimalimiz de o kadar artıyor.

Mesela ben, sabahları apartmandan çıktığım gibi Hintli güvenlik görevlisiyle merhabalaşıyorum, çağırdığım taksiye bindiğimde şoförlerin genellikle Pakistanlı olduğunu görüyorum. İş yerine vardığımda, saat dokuza doğru asansör trafiğinde kendime yer bulup 30. kata ulaşana kadar küçücük, gri, aynalı bir kutuda sağ kulağım Fransız aksanlı İngilizce bir sohbete kulak misafiri olurken soldan gelen yüksek sesli Arapça bir telefon konuşmasında, ayırt edebildiğim kelimeleri seçerek oyalanıyorum. Bütün bunlar olurken, ben sabah merhabalaştığım Hintli güvenlik görevlisinin beş kişiyle paylaştığı bir odada kaldığını; Filipinlilerin burada kazandıkları para ile geride bıraktıkları tüm aile fertlerini geçindirip küçük kardeşlerini okuttuklarını; asansördeki Arap adamın vizyoner bir girişimci ve bir melek yatırımcı olduğunu biliyorum.

 

Screen Shot 2017-08-15 at 16.31.02.png

 

Ve ben daha fazla öğrendikçe, “Ayy, Hintli mi?”, “Hmm, Arabistan mı?” diyen insanlardan fersah fersah uzaklaştığımı görüp, karşılaştığım her yeni insan için şükran duyuyorum.

Şimdi de mikrofonu size doğrultayım…

Hepimiz sürekli bu kadar yabancı ile etkileşim halindeyken siz, yabancılara bakış açınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Onlardan çekiniyor musunuz, uzak durmayı mı tercih ediyorsunuz, yoksa yabancılarla konuşmayı seviyor musunuz? Evet, günümüzde özellikle büyük şehirlerde artık insanın insana güveninin kalmadığı, tüyler ürpertici haberleri her gün gazetelerde okuduğumuz bir gerçek.

Ama…

Kio Stark’a kulak verip yabancılara bir şans daha veremez miyiz? Metrodan çıkarken yüzümüzü asıp itiş kakışa katılmak yerine, siz inerken yarattığınız boşluğa girmeye çalışan kişiye gülümseyemez miyiz?

Yabancılar Tanıştığında, Optimist’in TED Kitaplarında. Stark’ın TED konuşmasını da buradan Türkçe altyazı seçeneği ile izleyebilirsiniz.

 

Hepinize keyif dolu okumalar!

Irmak Parlat

Kadın yöneticileriniz ve çalışanlarınız için en güzel hediye

kadinlargunu_2017.jpg

YARININ YETİŞKİNLERİ İÇİN: MONTESSORİ YÖNTEMİ

montessori_cocugunayakizinden_k2.jpg

 

21. yüzyıl yetişkinlerini yetiştirmekte olan anne babaların, öğretmen ve eğitmenlerin işi çok zor. Çünkü bugünün çocukları, yarın, bugün olmayan mesleklerin sahibi olacak; bugün tasavvur bile edemeyeceğimiz becerilere ihtiyaç duyacak. Açıkçası, onları yetiştirirken temel insani ve ahlaki değerleri vermenin yanı sıra farklı yöntemler izlemek gerekiyor.

Çocuğun Ayak İzinden – Montessori Eğitiminin Tarihsel Süreci, Felseferi ve Uygulaması  bize yarının yetişkinlerini bugünden nasıl yönlendirebileceğimizi gösteriyor. Ekonomisiyle, teknolojisiyle ve yepyeni çalışma koşullarıyla bugünden çok farklı olacak olan o dünyada ayakları üzerinde durabilen insanlar olmalarını sağlayacak ipuçlarını veriyor.

Yarının dünyasına pencere açtığı için dünya çapında ses getiren Second Machine Age kitabında Montessori Yöntemine “Makinelerle Birlikte Yarışmayı Öğrenmek” bölümünde özel bir yer ayrılmış. Şöyle deniyor:

“Yirminci yüzyılın başlarında İtalyan hekim ve araştırmacı Maria Montessori, hâlâ kendi adıyla anılan temel eğitim sistemini geliştirdi. Montessori okullarında çocuklara özgürlük tanınır, hayvanlar ve bitkiler dahil olmak üzere birçok materyal kullanılır ve klasik okul sisteminden oldukça uzak bir yapı söz konusudur. Bu eğitim sistemini uygulayan okulların son yıllardaki mezunları arasında Google’ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin, Amazon’un kurucusu Jeff Bezos ve Wikipedia’nın kurucusu Jimmy Wales gibi isimler yer almaktadır.

“Sıraladığımız bu örnekler aslında daha geniş kapsamlı bir trendin izlerini gösteriyor bize. Kurumsal yönetim alanında araştırmalar yapan Jeffrey Dyer ile Hal Gregersen, 500 tanınmış buluşçuyla görüştü ve önemli bir bölümünün, meraklarının peşinden gitmeyi öğreten Montessori okullarına gittiklerini belirledi. Peter Sims tarafından Wall Street Journal için yazılan bir blog yazısında da belirtildiği gibi Montessori eğitim sistemi, yaratıcı seçkinler yaratmanın muhtemelen en kesin yöntemidir. Bu sistemle eğitim veren okullardan mezun olanlar toplumda o kadar çok öne çıkıyor ki insan ister istemez acaba Montessori adında bir mafya çetesi mi var diye düşünebilir. Andy, bu çetenin bir mensubu olsa da olmasa da özgür eğitim ortamlarının gücünü onaylıyor. Öğrencilik hayatına bir Montessori okulunda başladı. Kendisi “Eğitimin bir parçası da kuralları ve talimatları dinlememek, kafana göre davranmak, dünyada olan biteni sorgulamak ve her şeyi birazcık farklı yapmaktı” diyen Larry Page ile tamamen aynı görüşte.” (Erik Brynjolffson-Andrew Mcafee, Second Machine Age – Akıllı Teknolojiler Devrinde Çalışma, İlerleme ve Refah, THY Yayınları, Eylül 2015)

Hem Montessori öğretmen eğiticisi hem de dünya çapında pek çok Montessori okuluna danışmanlık yapan Çocuğun Ayak İzinden yazarı Hannah Joy Baynham şu anda İstanbul’da bir Montessori okulunun başında yer alıyor. Kitap aynı zamanda Kalkınma Analitiği Araştırma ile Eğitim Derneği ile Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı ortaklığında ve Montessori Center International’ın akademik desteğiyle 2015 yılında yürütülen bir projenin de kaynak kitabı oldu.

Montessori Yöntemini geleneksel sınıf ortamına uyarlamak isteyen öğretmenler ve çağdaş çocuk gelişimi kuramcılarının görüşleriyle kendilerini güncellemek isteyen anne babalar için temel bir okuma.