İstanbul Üniversitesi İşletme son sınıf öğrencisi bir okurumuzdan, 7. baskısı Mayıs 2012’de yayınlanan, İlham Süheyl Aygül’ün Beyaz Yakalının Seyir Defteri isimli kitabı üzerine…
***
Beyaz bir martıyım ben… Gökyüzünün mavi, duru saflığının içinde. Bulutların arasında dolaşan. Her kanat çırpışımda ayrı bir özgürlük, mutluluk… Adalara yol alan insanların attıkları simit kırıntıları ile karnını doyuran bir martıyım ben. Kimi zaman orada, kimi zaman bir çatı üstünde, kimi zaman da pencere önünde. “Özgürlük”… Beni ben yapan tek şey… Kanatlarımı çırptığım her saniye düşündüğüm tek neden.

Bu kitabı bitirdiğimde kendime bir soru sordum? Gökyüzündeki bir martı olabilmek mi? Bizim evimizdeki, kafesin içine hapsedilmiş kuşumuz ‘’Nar’’ mı? Bulutları seçtim öyleyse. Mutluluğu seçtim. Yıldızlara, güneşe, aya yakın olmayı seçtim. Beni mutlu eden şeyleri seçtim.
İlham Süheyl, güzel anlatmış. Bir insanın iyi bir konuma gelene kadar (kendine göre) geçmesi gereken önemli, zorlu yolları. Aslında kendine sorduğun soruları sen sormadan anlatmış. Sermiş yılların tecrübesini gözler önüne. En güzel elma şekerimi yedim ve tadına doyamadım ben? Farkındalığa ulaştım.
Çaylaklık, çıraklık, kalfalık, ustalık, bilgelik. Çaylaklık iş hayatına merhaba der gibi. Çıraklık kısmında farkında değilsin bazı şeylerin, zorundalık gibi. Bir şeyi yapıyorsun ama ‘’nedensiz’’ gibi. Yapmak için yapar gibi. Kalfalık artık ne istediğine karar vermiş gibi. Ustalık bunu en iyi şekilde işler gibi. Bilgelik, daha gideceğin yollar var ama doruklardasın der gibi. Bunlar yaşanırken mutlu musun sorusu neye cevap verir gibi peki?
Tereddüt durumları olduysa doğru yerde değiliz, dön geri ya da boşver bırak her şeyi. Hırsları, kariyeri aklına ne geliyorsa koy bir poşetin içine at her şeyi. Bunları öğrendim ben. Hırslarımın kurbanı olmamayı!
Dans ayakkabılarım. Onları giydiğimde ve dans ettiğimde yaşadığım, her şeyi unuttuğum, bulutların üstünde olduğum o anı iş yaşamında da yaşamak istediğimi öğrendim ben. Gerçekten istediğim için o dans pistinde olmalıyım demeyi öğrendim ben. Mutsuz bir beyaz yakalı olmaktansa, her gün çiçeklerinin kokusuyla hayat bulan bir çiçekçi olmayı öğrendim ben. Başkalarının ne dediklerini tınlamadan kalbinin sesiyle zirveye ilerlemeyi umut etmeyi öğrendim ben. Ama bunları yaparken aile, sevgili, dost, arkadaş olmadan taş, toprak demeden sürüklenip düşmeyi öğrendim ben.
İnsanları tanımak önemli. Bulunduğun altından koltuk ne derece değerli tartışılır ama insanların dünyasına girebilmek, onları anlayabilmek şüphesiz ön sıralarda İlham Süheyl için bu kitapta. Beyaz yakalı olabilmek zor değil. Zor olan kendini her daim koruyabilmek, kendin olabilmek, kendi değerlerinden vazgeçmemek. Böyle olduğu zaman al uçurtmayı eline. Rüzgarda bulursun yolunu nasıl olsa. İstediğin yönde savrulursun korkusuzca…
‘’Beyaz yakalılara tepki’’. Bir şeyleri değiştirmek ister gibi… Dön bir arkana bak der gibi… İsyan eder gibi… İlham Süheyl gitmiş özgürlüğünün peşinden. “Şövalye ruhunu” kullanmış belki de… Gözlerini aç bak etrafına demiş cümlelerine gizlediği anlamlarda. Bir gün mutlu olamazsam bir yerlerde, hayallerimden uzaklaşırsam “Her son yeni bir başlangıç” düşüncesiyle hareket ederim kim bilir? Tıpkı sizin gibi… Son veda yazınızda anlattığınız gibi.
Pastada her şeyden biraz olmalı bence. Yaparken sevgini katmalısın ama beceri, yapma isteği olmadan da lezzetine doyamadığın çikolatalı pasta yemek zor olmalı! Dozunda ayarlamalısın her şeyi. İş hayatında da güzel bir pasta elde edersin böylece.
Sözlerime son vermek isterken üçüncü kitabınızı heyecanla bekliyorum. Umarım ben de bir gün şövalye ruhunuza sahip olurum iş hayatımda.
Gökyüzündeki bulutlar arasında uçuşan beyaz bir uçurtma olmak dileğiyle!
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...