Niye Bu Kitabı Okumalı? Yanıt Basit!

BASİTLİK

Basitlik yararlı bir ilkedir. Startup’ların yaşadığı hataların çoğu kontrol altına alınamayan komplikasyonlardan kaynaklanır. Yeni kurulan işletmelerde problemler fazladır; hele tipik büyüme krizlerine dönüşen hızlı büyüme koşullarında… Karmaşıklık enerjinizi, canlılığınızı ve yaratıcılığınızı tüketir. İşleri yoluna koymak, olabildiğince basit ve yönetilebilir hale getirmekle mümkündür. 

ÖLÇEKLENEBİLİRLİK

Konsept ölçeklenebilirliğe olanak tanımalıdır. Çıktı, eğer mümkünse büyüme halinde kapasiteleri de aynı oranda genişletmeye gerek duyulmayacak, ama sinerji etkileri hissedilecek şekilde, aynen kopyalanabilir olmalıdır. Bunun en iyi bilinen örneği, yazılımdır. Profesyonel olarak programlanan yazılım bu olanağı verir. Beklenmedik ölçüde büyük bir genişleme durumunda bile, programları yeni baştan yazmak gerekmez. 

RİSKİN EN AZA İNDİRİLMESİ

Girişimci olarak, riskten olabildiğince kaçınmanız ve öngörülebilir riskleri hesaplamış olarak her şeye hazırlıklı olmanız gerekir. Zorlu bir dağa tırmanmak için çok iyi hazırlanmak yetmez, aynı zamanda elinizden geldiğince tüm görülebilir riskleri ortadan kaldırmanız gerekir. 

Kitabın “ÖNSÖZ” bölümünden

Almanya’da girişimcilik eğitiminin ilk öncülerinden olan Günter Faltin aynı zamanda, son derece sıra dışı bir küçük şirket olan ve giderek dünyanın en büyük Darjeeling çayı ithalatçısı haline gelen, efsanevi Teekampagne’nin de kurucusu. Çevirisini elinizde tutmakta olduğunuz Kopf schlägt Kapital adlı kitabı, Almanya’nın gelmiş geçmiş en başarılı girişimcilik kitabıdır. İnsanlara esin veren ve yaşamlarını değiştiren kitabın etkisi artarak sürüyor.

Girişimcilik üzerine yazılmış kitap dağlarına durmadan yenilerinin eklendiği koşullarda, niye bu kitabı okumalı? Yanıt basit çünkü son derece farklı, inandırıcı ve yararlı. İnsanda geçici çözümler aramak yerine, olanaksızı gerçekleştirme isteği uyandırıyor.

Akıl Sermayeye Fark Atar insanların girişimciliğine dair bir manifesto, ama aynı zamanda bir işe başlama rehberi; nasıl para kazanılacağını gösteren, ama aynı zamanda da nasıl neşe dolu olacağınızı ve dünyayı daha iyi bir yere dönüştüreceğinizi anlatan “kapitalizmin radikal idealisti” birinin öyküsü.

Faltin kendi şirketini yönetirken ve birçok yeni şirketin kurulmasına önayak olurken edindiği derslere dayanıyor. İyi düşünüp taşınılmış bir fikrin bir patentten, yeni bir teknolojiden ya da bol miktarda startup sermayesinden neden daha önemli olduğunu gözler önüne seriyor. “Konsept yaratıcı” düşünme ile sıradan sağduyunun birlikteliği, işletmecilik konularını hatmetmekten daha önemlidir: Pazaryerindeki köklü rakipleri alt edebilecek bir şirket yaratmak için MBA’ya ya da dâhi düzeyinde yeteneğe ihtiyacınız yoktur. Faltin “bileşen ilkesi” dediği sanayi sonrası toplumlarımızın sanal sistemlerinin olanaklı kıldığı bir iş bölümünü önümüze getiriyor: Olgun şirketlerin uzmanlık alanlarındaki deneyimleri ve ölçek ekonomilerinden yararlanarak, bu uzmanlığı kendi amaçlarınız için kullanabilir ve ana fikrinizi sürekli yetkinleştirme ve koşullara uyarlamaya odaklayabilirsiniz. Kendi startup’ınızı bileşenleriyle inşa ederken, bir işletme sahibi olacağım diye kendinizi paralamanız gerekmez. Ancak kendi düşüncenizi geliştirmeniz şart; bu öğretilebilir ve öğrenilebilir bir beceridir. İki haftada bir Berlin’de düzenlenen ve öğrencilerin, her tür yaratıcı entelektüelin ve daha şimdiden başarılı girişimci sıfatını kazanmış ilginç kişilerin bir araya geldiği “Girişimcilik Laboratuvarı” adlı atölye çalışmalarında Faltin bunu gösteriyor. Faltin girişimcilik alanının, Aydınlanmanın ekonomik kendini gerçekleştirme vaadini (ekonomiyi ekonomistlere bırakmayalım) yalnız teoride değil, pratikte de yeniden ele almasını istiyor. “Kötümser bilimi” eğlenceli bir uğraşa dönüştürelim ve insanları bu harekete katılmaya özendirelim! 

Zengin olmak insana ne kadar keyif verse de bir şeyleri iyileştirmedikten sonra anlamsızdır. Faltin’in ideali ne şirket insanıdır ne de zengin olma amacıyla servet biriktiren kişidir; onun ideali, alışılmış olanı sorgulayan ve zengin ve anlamlı bir yaşam sürmek isteyen sanatçı, yaratıcı, asi insandır.

Bu yaklaşım, iş ile haz, çalışmak ile hayatını yaşamak, almak ile vermek arasındaki bağlantıyı canlı tutar. Faltin bizleri kendi hayatımızın kararlı, akılcı, tutkulu ve sorumlu girişimcileri olmaya teşvik ediyor. Bu, çoğumuza ürkütücü gelen olağandışı risklere atılmaya can atan bir avuç bireyle sınırlı ekstrem spor da değil. Girişimcilik öğretmenleri çoğunlukla risk almayı över ve “fırsatların üzerine atlamaya” vurgu yaparken, Faltin bize riskleri en aza indirmeyi ve anlık fırsatların cazibesine  kapılmamayı öğütler. O, benim tabirimle girişimciliğin “slow food” versiyonudur; acele etmeden iyice hazırlanın, sonra da yayılıp tadını çıkarın. Yemenin zevki kadar yemeği hazırlamanın da zevkine varın; hem çalışmanın hem de ödüllerinin keyfine varın. İşin kölesi olmayın; kafanızı serin tutun. Anlamlı işler yapın; öteki insanları ve dünyanın bütününü aklınızdan hiç çıkarmayın.

Olanaksız gibi mi görünüyor? Akıl Sermayeye Fark Atar bunun nasıl yapılabileceğini Teekampagne örneğiyle, ayrıca “Faltin modeli”ni temel alan diğer başarılı şirketler üzerinden gösteriyor. Bu model yalnız dünyanın dört bir yanında boy gösteren “girişimcilik baharının ilk filizleri” değil, şu anda diğer filizlerden üreyen tohumları da büyümekte olan kökü güçlü bir bitkidir. Bu kitap sizi de böyle bir tohum atıp yaşam ağacınız olarak boy atmasını izlemeye esinlendirebilir.

Fritz Fleischmann – Babson College

YENİ! Akıl Sermayeye Fark Atar – Günter Faltin

Akıl Sermayeye Fark Atar – Günter Faltin
Herkes İçin Girişimcilik
Yalın, Akıllı ve Basit

Girişimcilik öğretmenleri çoğunlukla risk almayı över ve “fırsatların üzerine atlamaya” vurgu yaparken, Faltin bize riskleri en aza indirmeyi ve anlık fırsatların cazibesine kapılmamayı öğütler. O, benim tabirimle girişimciliğin “slow food” versiyonudur; acele etmeden iyice hazırlanın, sonra da yayılıp tadını çıkarın. Yemenin zevki kadar yemeği hazırlamanın da zevkine varın; hem çalışmanın hem de ödüllerinin keyfine varın. İşin kölesi olmayın; kafanızı serin tutun. Anlamlı işler yapın; öteki insanları ve dünyanın bütününü aklınızdan hiç çıkarmayın.

Olanaksız gibi mi görünüyor? Akıl Sermayeye Fark Atar bunun nasıl yapılabileceğini Teekampagne örneğiyle, ayrıca “Faltin modeli”ni temel alan diğer başarılı şirketler üzerinden gösteriyor. Bu model yalnız dünyanın dört bir yanında boy gösteren “girişimcilik baharının ilk filizleri” değil, şu anda diğer filizlerden üreyen tohumları da büyümekte olan kökü güçlü bir bitkidir. Bu kitap sizi de böyle bir tohum atıp yaşam ağacınız olarak boy atmasını izlemeye esinlendirebilir.

Fritz Fleischmann, Babson College

#optimistkitap
#yenikitap
#Akıllısermayefarkatar
#günterfaltin
#girişimcilik
#startup
#girişimcininelkitabı
#işveyönetim
#işkitapları
#ekonomiyönetimi
#girişimcilaboratuvarı

Anne-Baba Kitaplığı Anı – Günlük Araştırma – İnceleme Başvuru Bilim Tarihi Dijital Dönüşüm Serisi Dijital Çağ Dijital Şirket Kütüphanesi Kampanya Duygusal Zekâ Kampanya EKOIQ Kitaplığı Enformasyon Girişimci Kitaplığı Haftanın Kitabı Harvard Business Review HBR's 10 Must Reads HBR's Duygusal Zekâ Serisi Irmak Parlat blog yazıları Kadın Kişisel Gelişim Kurumsal Kampanya Mentor Cep Dizisi Obje dizisi Optimist Optimist Kitap Set Kampanyaları Optimist Newsletter Optimist İdea Peter Drucker 100. Yıl Kitaplığı Politika Reklam ve Pazarlama Sait Sürmen Yazıları Satış ve Pazarlama Sağlık Strateji Teach Yourself TED Kitapları Türk Hava Yolları Yayınları Yalın Üretim Yaşam Kültürü Yeryüzü serisi Yönetim – Liderlik Çizgi Roman Özge Saygün Yazıları İnovasyon İnsan Kaynakları İş – Yönetim Şirket İçi Eğitim

Temmuz ayına ait Optimist Newsletter yayınlandı!

opimist-bulten-image1s

Optimist Yayın Grubu olarak, uluslararası kaynaklardan derlediğimiz
Optimist Newsletter Temmuz sayısı yayınlanmıştır.

Görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşabilirseniz, daha zengin içerikler oluşturma imkânı bulabiliriz.

Bülteni okumak için lütfen linke veya fotoğrafın üzerine tıklayın.
 Optimist_Bulten_Temmuz2018

ENFORMASYON VE MODERN ŞİRKET

“Türkiye gelişmekte olan bir ekonomiden çok daha fazlasıdır; çok yönlü bir ekonomidir… Umarım şirketlerin enformasyonu nasıl kullandığına dair bir sonraki kitap, Türk girişimlerin hikâyelerini de içerir.”

Bugün enformasyon olmadan faaliyet gösterebilecek hiçbir işletme yok. İster küçük bir kahve dükkânı ya da büyük bir kamu hizmeti şirketi, isterse de bir köyün muhtarlığı ya da ulusal devlet daireleri olsun, her yer enformasyona dayanır. Bunun bir kısmı kâğıt üzerinde, bir kısmı akıllı telefonlarda, yine bir kısmı da tabletlerde, kişisel bilgisayarlarda ve büyük bilgisayarlardadır. Dünyanın dört bir yanındaki şirketlerin öğrendiği şey, iş yapma yollarını oluşturup sağlamlaştırdıkça, etkinliklerinin çok büyük bir bölümünün artan miktarlarda enformasyonun toplanmasını, saklanmasını, analizini ve kullanımını içermesidir. Günümüz yöneticileri ve çalışanları, enformasyonun toplanıp kullanılmasında bugün uzmandırlar.

Bu Türkçe baskıyla, Türkiye’deki iş pratiklerinin dünyanın dört bir yanında bulunanlar kadar modern ve normal olduğunu görüyoruz. Türk girişimlerin Batı’nın en iyi pratiklerini benimseme, Ortadoğu ve Asya’nınkileri iyileştirip uyarlama ve özgün inovasyonlar sağlama konusunda seçkin ve uzun bir tarihi var. Bu yüzden bu kitabın Türkçede basıldığını görmek şaşırtıcı değil; aksine, modern Türk iş pratiklerinin bir devamı niteliğinde. Okuyucu bu kitapta, Avrupa ve Ortadoğu’yla, Asya’yla ve artan bir şekilde Latin Amerika ve Afrika’yla ticari ve iş ilişkilerini pekiştirecek içgörüler bulacak.

Türkiye ekonomisi yaygın bir şekilde, hızla gelişmekte olan bir ekonomi olarak düşünülür. Ne var ki Türkiye gelişmekte olan bir ekonomiden çok daha fazlasıdır; çok yönlü bir ekonomidir. Türkiye’de yaşayan profesyoneller bu olguyu bilirler. Dünyadaki en profesyonel, çalışkan işletmelerden ve devlet topluluklarından bazılarını temsil ederler. Türkiye, ekonomisini ve toplumunu sürekli olarak yeniler ve dolayısıyla içgörüler için yüzünü dünyaya döner. Türk profesyonellerin, yeni yüzyılda şirketlerin nasıl iyi performans gösterdiğini belgelediğim bu çalışmama ilgi göstermelerine minnettarım. Bu kitabı, enformasyonun büyük kuruluşlarda nasıl kullanıldığına dair genel bir resim çizmek için yazdım. Bunun “büyük resme” bir giriş olmasını ve okuyucuların bunu, başka neleri göz önünde bulundurmaları gerektiğini ve ellerindeki şeyleri en iyi nasıl iyileştireceklerini anlamak için bir kılavuz olarak kullanmaları arzusuyla tasarladım.

Okuyucularıma en iyi dileklerimi sunuyorum. Ayrıca Türkiye’deki yayıncıma, bu kitabı yayınlamayı kabul ettikleri için teşekkür ediyorum. Umarım şirketlerin enformasyonu nasıl kullandığına dair bir sonraki kitap, Türk girişimlerin hikâyelerini de içerir.

James W. Cortada

Enformasyon_ve_Modern_Sirket_K2.jpg

İNOVASYON İNTİHARININ 6 ŞEKLİ

inovasyon_serüveni_Optimist-165

“Tehlikeli bir yolculuk için adam aranıyor. Düşük ücret, acı soğuk, tamamen karanlık uzun aylar, sürekli tehlike ve güvenli geri dönüş şüpheli. Başarı durumunda şeref ve takdir.”

Bu ilan 1913 yılında bir Londra gazetesinde yayınlanmış. Cevap vermeyi düşünür müydünüz? Cevabınız evetse, gerçek bir inovatörsünüz. Giderken yanınızda götürmeniz için size şu altı öneriyi aklınızda tutun.

İNOVASYON İNTİHARININ 6 ŞEKLİ

  1. İhtiyaç olmadan başlamak.
    Değişmemiz için tek neden, ihtiyaçlarımızı karşılayacak, yeni, basit ve çekici bir çözümün ortaya çıkmasıdır. Bu kadar basit. Unutmayın, gereklilik icadın anasıdır. İhtiyaç olmadığında başkalarını inovasyon yapmaya ikna etmeye çalışmayın, reddedilirsiniz.
  2. Önce inovatör aramak
    Tamam, inonvasyona ihtiyacımız var, peki ama kimi görevlendireceğiz. Birçok kuruluş en inovatif çalışanı inovasyon sorumlusu yapar. Akıllıca bir davranış gibi gelebilir ama değildir. Bir yalnız kurt olarak kalacaktır, çünkü icat ve inovasyon çok farklı iki şeydir. Kendi başınıza icat yapabilirsiniz. Ancak bir kuruluşta asla tek başınıza inovasyon yapamazsınız. Ar-Ge mühendisleri, üretim müdürleri, IT personeli, pazarlamacılar, servis çalışanları ve satış temsilcilerine ihtiyacınız var.
  3. Kendi fikrinizle başlamak.

İnovasyon sadece fikirlerle değil, doğru fikirleri alıp pratikte gerçekleştirmekle ilgilidir. İnovasyonun küresel simgesi, parlak, ışıltılı bir ampuldür. Aklınıza bir fikir geldiğinde, muhtemelen ona aşık olacaksınız. Bu muhteşem bir duygudur, ancak ne yazık ki aşkın gözü kördür.

  1. Tek bir fikre güvenmek.
    Yeni bir ürüne dair her yedi fikirden yaklaşık dördü geliştirme aşamasına girer, bir ila ikisi lanse edilir ve sadece biri başarılı olur. Asla tek gemiye güvenmeyin, geri dönmeme riski çok yüksektir.
  2. Beyin fırtınasıyla başlamak.
    Yeni bir şey bulma ihtiyacı duyulduğunda, insanlar genelde işe beyin fırtınası düzenlemekle başlar. Ne gariptir ki, sıklıkla inovatif hiçbir şey çıkmaz. Bu nedenle beyin fırtınası birçok şirkette olumsuz çağrışımlar yapar. Ne de olsa aynı çalışan grubu hiçbir hazırlık yapmadan bir araya gelir. Sorunun yeni fikir üretme kabiliyetsizlikleri olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak yanılırsınız. Sorun, eskilerden kurtulma kabiliyetsizlikleridir. Amerikalı işadamı Dee Hock’un şu sözünü hatırlayın: Sorun, asla aklınıza yeni, inovatif düşüncelerin nasıl geleceği değil, eskilerin nasıl çıkacağıdır” Her akıl köhne mobilyalarla dolu bir binadır.
  3. Müşterileri ihmal ederek başlamak.
    Müşterilerinizin ne istediğini bulmaya çalışmayın. Çünkü müşteriler ihtiyaçlarını her zaman dile getiremeyebilirler. İşte müşterilerin ilgili gelecek sorunlarını araştırmakla başlayın.

MÜKEMMEL BİR YENİ KONSEPT

Müşteriler değişiyor. Rakipler değişiyor. Teknoloji değişiyor. Siz hiçbir şey yapmazsanız, yeni, rekabetçi ürünler ve hizmetler ürünlerinizi ve hizmetlerinizi yakalayıp geçiyor. Bir çalışma, ürünlerin yaşam döngüsünün son elli yılda ortalama yüzde 400 daraldığını gösteriyor. Dolayısıyla inovasyon esas. Şükür ki, inovasyonun çileli yolları için bir pusula arayan firmaların kolayca uygulayabilecekleri görsel ve sistematik bir yaklaşımın esasları kitaplaşmış durumda. İnovasyon Seferi isimli bu kitap, Türkiye’de şimdiden 4000 kişi tarafından okunmuş durumda. İş Modeli Üretimi isimli kitabın tamamlayıcısı olup aynı görsel zenginlik ve tasarım anlayışıyla hazırlanan İnovasyon Seferi’nde, FORTH İnovasyon metodu olarak adlandırılan bir yöntem açıklanıyor. FORTH metodu Avrupa, Kanada, Hindistan, Rusya ve Çin’de yolculuğunu tamamladıktan sonra rotasını şimdi Türkiye’ye çevirmiş durumda. Beş ana adımdan oluşan ve 15 hafta süren bu metodu uyguladığınızda hedef müşteriler tarafından test edilmiş, fizibiliteleri yapılmış ve her şeyden önemlisi üst yönetim tarafından onaylanmış iş modelleri ortaya çıkarmış oluyorsunuz. Şemalar, vakalar, kontrol listeleri, formatlar ve inovasyon haritalarıyla dopdolu olan İnovasyon Seferi, şimdiden 2015’in yıldızı ilan edildi.

Bir not: Bu kitap 2014’ün aralık ayında düzenlenen Türkiye İnovasyon Haftası katılımcılarına da TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) tarafından hediye edildi.

Toplam Tasarruf Yönetimi

Toplam Tasarruf Yönetimi

Yazar: Fergus O’Connell

“Hükümetler, her yıl hastalık, grev ya da resmi tatillerden dolayı kaç gün kaybedildiğini bilir ve bunların kaydını tutarlar. Ama ne tuhaftır ki kötü yönetilmiş projeler/girişimler/işlerden dolayı kaybedilmiş günler hakkında hiçbir fikrimiz yoktur ve bunu ölçmeyi düşünmeyiz.”

Bu kitaptan karmaşık fikirler bulmayı beklemeyin. Vaadimiz basit: Kuruluşunuzu başarıyla yönetin ve eve zamanında gidin. Eğer bu çağrı size uyuyorsa kitabı alın ve işe koyulalım.

  • Çöpe atılan işler
  • Planlamanın olmaması
  • Çaba israfı
  • Tekrarlanan işler
  • Görevler arasında gidip gelme
  • Sürekli değişen öncelikler

Bu listedeki herhangi bir maddeyle daha önce karşılaştıysanız, bazı projeleri sonuçlandıramıyorsanız ya da bunları ancak büyük çaba ve fazla mesai yoluyla bitirebiliyorsanız, “yangın söndürmeye çalışmak” olağan işlerinizdense, bu kitaptaki fikirlere kulak verseniz iyi olur. Kâr amaçlı ya da amaçsız şirket, şube, bölüm, kısım, ekip, ne olursanız olun bir projeyi randımanlı ve israfsız yönetmenin nasıl bir çığ etkisi yarattığına tanık olun.

Kuruluşunuzu “sıfır israf” sınıfına sokmak için basit çözümler arıyor ve bu çözümlere değer veriyorsanız yeni yollara göz atmanızda fayda var.

Fergus O’Connell proje yönetimi konusunda dünyanın önde gelen otoritelerindendir. Fergus, The Sunday Business Post, Computer Weekly ve The Wall Street Journal için proje yönetimiyle ilgili yazılar yazmış; University College Cork’ta, Trinity College Dublin’de, Bentley College’da, Boston Üniversitesinde, Michael Smurfit İş İdaresi Yüksek Okulunda ve National Teknoloji Üniversitesinde konuşmalar yapmıştır.

Kendisine fergus.oconnell@wanadoo.fr adresinden ulaşabilirsiniz.

(Detaylı bilgi için lütfen kapak görseline tıklayın)

Günümüzün En Büyük Meselesi Bolluk Yaratmak

İnsanoğlu var olduğundan bu yana; ayrıcalıklı bir azınlık, terinin son damlasına kadar çalışan bir çoğunluğun hiçbir zaman faydalanamadığı nimetlere sahip oldu. Akil adamların hepsi aradaki bu uçurumun kapanmasının mümkün olmadığını düşünüyorlardı. Ama kapanıyor, hem de müthiş bir hızla…

Abundance

Diamandis ve Kotler, Bolluk‘ta; geçtiğimiz iki yüz yılda yapamadığımız kadar büyük bir atılımı önümüzdeki yirmi yıl içinde yapabileceğimizi anlatıyorlar. Yapay zekâ, robotbilim, muazzam kapasitelere sahip bilgisayarlar, dijital imalat, nanomateryaller, sentetik biyoloji ve hızla genişleyen teknolojik ağ, önümüzdeki yirmi yıla damgasını vuracak. Teknolojinin hızla geliştiği ve karşımıza yeni fırsatlar çıkardığı bu dönem, hepimizi bollukla daha çok karşılaştıracak.

Teknolojinin kaldıraç etkisi ile Bolluk çağına geçebilmek için ihtiyaçlarımızı; su, gıda, enerji, sağlık, eğitim ve özgürlük kategorilerine ayıran Diamandis ve Kotler, bu alanlarda öncülük eden inovatörleri ve endüstrinin yaratıcı isimlerini sahneye çıkartıyor; günümüzün karamsar atmosferine inat iyimserlik tohumları ekiyorlar.

“Aslında hangi geçerli ölçütle bakarsak bakalım, yaşam kalitesinin son yüzyılda her zamankinden çok daha fazla iyileşmiş olduğu yakında netlik kazanacaktır. Bu yüzden, yol boyunca ne gibi kaba, yürek burkucu kesintilerle karşılaşırsak karşılaşalım, kitapta göreceğiniz gibi, küresel yaşam standartları manşetleri kaplayan dehşete rağmen iyileşmeyi sürdürecektir.

Bunu Neden Önemsemeli

Bu kitap, küresel yaşam standartlarının iyileştirilmesiyle ilgili; desteğe en çok ihtiyacı olan standartlar ise gelişmekte olan ülkelerde. Burada ikinci soru gündeme geliyor. Gelişmiş dünyada yaşayan bizler bunu neden önemsemeliyiz? Kendi dünyamızda zaten yeterince sorunumuz yok mu? ABD’deki işsizlik ve haciz oranları yükseliyor, öyleyse insani nedenleri bir yana bırakırsak, küresel bolluk çağı için zamanımızı harcamaya gerçekten gerek var mı? 

Bunun yanıtı, kısaca evettir. İzolasyon günleri artık geride kaldı. Günümüz dünyasında ‘oralarda’ olan her şey ‘buraları’ da etkiliyor. Salgınlar sınır tanımıyor, terör saldırıları küresel ölçekte yürütülüyor ve aşırı nüfus hepimizin sorunu. Bu sorunları çözmenin en iyi yolu ne olabilir? Küresel yaşam standartlarını yükseltmek değil mi? Araştırmalar bir ulus ne kadar varlıklı, eğitimli ve sağlıklı olursa, toplum içi şiddet ve huzursuzluğun o kadar az görüldüğünü ve huzursuzluğun ülke sınırları dışına taşma olasılığının da o kadar düşük olacağını gösteriyor. Dolayısıyla, istikrarlı yönetimlerin, bir bulaşıcı hastalığın patlak vermesini küresel salgına dönüşmeden önleme olanağı daha fazladır. Yaşam kalitesi ile nüfus artışı oranı arasında dolaysız bir bağın varlığı da bunun ilave ödülüdür — kalite arttıkça doğum oranı azalır. Meselenin özü şu: günümüzün hiper bağlantılı dünyasında herhangi bir yerdeki problemi çözdüğünüzde, her yerdeki problemi çözmüş olursunuz. 

Üstelik önümüzdeki büyük meydan okumaları göğüslemek için en etkili araç insan aklıdır. Şu anda sürmekte olan enformasyon ve iletişim devrimi tüm gezegene hızla yayılıyor. Önümüzdeki sekiz yıl içinde üç milyar kişi daha internet kullanmaya başlayacak, küresel söyleşiye katılacak ve küresel ekonomiye katkı yapacak. Onların fikirleri –daha önce ulaşma şansı bulamadığımız fikirler– hepimizin yararına olacak yeni keşifler, ürünler ve icatlar getirecek.”

– Peter H. Diamandis & Steven Kotler, Bolluk

Duygusallığın İş Dünyasında Yeri Var mı?

Duygusal Zekâ
Yazı: Ertuğrul Belen

Optimist Kitap sponsorluğunda Ertuğrul Belen’in kaleme aldığı İş Dünyası, Girişimcilik & Networking yazı serisi 4. bölümünde gündem: Duygusal Zekâ

Not: Yazı Serisinin 3. Bölümü Girişimcilik İklimi dergisinde yayınlanacaktır.

Özellikle ülkemiz iş dünyasında vakalardan ziyade sloganlara bayılıyoruz; mesela “iş dünyasında duygusallığa yer yok!” gibi. Ya da internette kol gezen yüzlerce “en çok sevilen sözleri” paylaşan siteler, bunun en güzel örnekleri arasında yer alıyor.
Bu makale için duygusallık, duygular, duygusal zekâ ve iş dünyasıyla ilgili araştırırken birçok sitede karşılaştığım Robert Hervey Cabell‘in söz sahibi olduğu yazılan şu cümleler dikkatimi çekti:
“İş hayatını seviyorum çünkü rekabet var; çünkü kelimeler yerine yapılanlar ödüllendirilir. İş hayatını seviyorum çünkü ciddiyet ister ve bügünün işiyle uğraşırken yarını düşünmeme fırsat vermez. İş hayatını seviyorum çünkü düzeltmeye değil yapmaya çalışır; çünkü bencilcedir, iki yüzlülüğe ve duygusallığa yer yoktur. İş hayatını seviyorum çünkü hatayı, uyuşukluğu verimsizliği cezalandırıp; elinden gelen her şeyi ortaya koyanları fazlasıyla ödüllendirir. […]Son olarak, iş hayatını seviyorum çünkü her gün taze bir maceradır.”
Büyük resme baktığınızda R.H.Cabell’in sözleri etkiliyor. İş dünyasının aslında herkese hak ettiğini verdiğini ve belki bir iç adeleti olduğunu savunuyor.
Başka bir bakış açısıyla, gerçekten iş dünyasında duygusallığa yer yok mudur?
Peki gerçekten öyleyse, nasıl olur da Daniel Goleman‘ın aralarında Lucent Technologies, British Airways ve Credit Suisse gibi firmaları da kapsayan 188 firmayla yaptığı araştırma aksini söyleyebiliyor: “Mükemmel performansın bileşenleri olarak teknik becerilerin, IQ düzeyinin ve duygual zekânın oranını hesapladığımda, duygusal zekânın bütün kademlerindeki görevler açısından diğerlerinin iki katı kadar önemli ortaya çıktı.”
Üstelik Goleman birçok duygusal zekâ araştırmasındaki gibi sadece liderlik koltuğunu hedef alan yöneticileri değil, üç temel yetkinlik grubunu kapsayan geniş bir kitleyi analiz ederek bu sonuca varıyor. Bunlar:
1- Muhasebe ve iş planlaması gibi teknik beceriler,
2- Analitik akıl yürütme gibi bilişsel yetiler,
3- Başkalarıyla birlikte çalışabilme ve değişime önclük etmede etkinlik gibi duygusal zekâ içeren yetkinlikler.
Duygusallık ve duygusal zekâ aynı kavramlar olmasa da paydalarının duygu olduğu bir gerçek.
Yani, 21.yüzyılda duygusallık, duyguların akıllı yönetimi ve elbette duygusal zekâ iş dünyasında önemli bir rekabet avantajı sağlıyor.
Öyle ki, McClelland küresel gıda ve meşrubat şirketinin çalışanlarıyla gerçekleştirdiği “duygusal zekâyı” geliştirme süreci, %20’yi aşan performans artışıyla sonuçlanmış.
Belki duygusal zekânın (EQ – Emotional Intelligence) kazanımlarına bu kadar somut değinen Goleman için EQ bileşenleri nedir?
Harvard Business Review Esaslar kitabındaki 10 konudan biri arasında yer alan duygusal zekanın tanımı ve bileşenleri bana 80’lerin vazgeçilmez çizgi filmi Voltran’ı hatırlattı: Beş aslanın bir araya gelmesinden oluşan dev robotu temsil eden Voltran çizgi filmini, iş dünyasındaki benzetmelerimde sık sık kullanırım. (Not: Sabancı Üniversitesi’nde bir sunumumda yeni nesil öğrencilerin Voltran çizgi filmi hakkında hiçbir fikri olmadığını fark ettiğim günden beri Transformer’ları kullanmayı tercih ediyorum.
İşte, iş dünyasında duygusal zekânın beş Goleman bileşeni:
Beş Goleman Bileşeni
Özetle, her bileşen için öncelikle kendinize basit ama bir o kadar net şu soruları sormalısınız:

Öz-bilinç:
Kendinize güveniyor musunuz?
Gerçekçi bir şekilde hayatınızı değerlendirebiliyor musunuz?
Kendinizi bağışlayan bir mizah duygusuna sahip misiniz?
Kendini Ayarlama:
Güvenilir ve dürüst müsünüz?
Belirsizlik karşısında rahatlığınızı koruyabiliyor musunuz?
Değişime açık mısınız?
Motivasyon:
Güçlü başarı dürtünüz var mı?
Başarısızlık karşısında bile iyimserliğinizi koruyabiliyor musunuz?
Kuruluşunuza sadakatle bağlı mısınız?
Empati: 
Yetenekli kişileri geliştirmeyi ve elde tutmayı başarabiliyor musunuz?
Kültürel farklılıklara duyarlı mısınız?
Müşteri ve alıcılarınıza hizmet ediyor musunuz?
Sosyal Beceri:
Değişime öncülük ediyor ve uyum sağlıyor musunuz?
İnandırıcı mısınız?
Ekip kurma ve yönetmede uzman mısınız?
Tahmin edebileceğiniz gibi yukarıdaki sorulara siz, ortaklarınız ve ekibiniz ne kadar çok “evet” cevabı verirse o kadar yüksek bir EQ anlamına geliyor.
Tabi “hayır”lar da farkındalık ve iyileştirme için bir fırsat demek oluyor. Bireysel ve dolayısıyla kurumsal EQ’nun artması için her safhada sorulması gereken diğer önemli bir soru da “nasıl”dır.
Voltran aslanlarına ve EQ sorularına sade bir “evet” yanıtı yetmez. “Evet ama Ben bunu nasıl yapıyorum? Ya çevremdeki diğerleri? Normal bir günde nasıl yapıyoruz? Ya işlerin yoğun olduğu dönemlerde? Daha iyi nasıl olabilir?” gibi sorularla istikrarlı bir EQ vizyonu oluşturmak şart.
Bu yazıyı dünyanın en ünlü inovasyon gurularından biri olarak anılan Clayton Christensen’in “Olmak İstediğim İnsan” kitabından bir sözüyle tamamlamak istiyorum:
Gölgeye ihtiyacınız varsa fidan ekin.
İş dünyasında birçok fidanı aynı anda ekip, hiçbirini doğru düzgün sulamayan insan ve kurumlarla karşılaşıyoruz. Duygusal zekâsı yüksek çalışanlar ve firmalar, ne kadar gölge istediklerini önceden karar verip ona göre fidan ekeceklerdir. Fazlası güç kaybı, azı ise başarısızlık hissine sebep olacaktır.

Bermuda Girişimcilik Üçgeni

Yazı: Ertuğrul Belen
İş Dünyası, Girişimcilik & Networking Ertuğrul Belen Yazı Serisi Bölüm 2 powered by Optimist Kitap

Özellikle 1980’li yıllarda Bermuda Şeytan Üçgeni bir fenomen haline gelmişti. Atlantik Okyanus’u açıklarındaki üçgen şeklindeki bölge içerisine giren gemiler ve uçaklar kayboluyordu. Manyetik olduğu ve pek çok insan tarafından “doğaüstü bir takım güçlerin yaptırımı” olarak düşünülüyordu.

Gazete eklerinde oyunu satılacak hale gelen bu popüler üçgeni yıllar içerisinde unutmuştum. Ta ki girişimcilik ekosisteminin içinde aktif rol oynamaya başlayana kadar…

Türkiye’de Etohum Yatırım Kulübü ve yurtdışında Startup Week & Pioneers Festival gibi platformlarda yüzlerce girişimciyi dinleme ve birebir çalışma fırsatını bulmuştum. Neredeyse kuruluş itibarıyla Etohum’da girişimcinin yatırımcıya sunum eğitimlerini tasarlamıştım. Her yıl verdiğim bu eğitimlerde girişimcinin göz bebeği girişimini kısa bir sürede ve etkili nasıl anlatacağını uygulamalı olarak aktarıyordum.

Gerek girişimci buluşmaları gerek Global Girişimcilik Haftası İcra Kurulu üyeliğim sırasındaki etkinliklerde girişimcilerden farklı sorular geliyordu. Bu doğrultuda Embryonix Taylan Demirkaya ile birlikte Girişimciliğin Altın Kuralları kitabını yayınlamıştık.

Bermuda Girişimcilik ÜçgeniGirişimcilerin soruları arasında bir tanesi vardı ki, işte ona Bermuda Girişimcilik Üçgeni adını vermek zorunda kalmıştım. Bu da İş Fikri, İş Planı ve İş Modeli arasında önceliklendirme yapamayan ve kaybolan girişimcileri temsil ediyordu.

Bir tanesine sahip olan kendini herşeye sahip sanıyor, hatta girişimini hayata geçirmeye kalkıyordu. En kötüsü de sadece iş fikriyle yetinen girişimcilerdi.

John Kotter “Fikir Nasıl Satılır” kitabında bu durumu destekleyen harika bir gözlemine yer veriyordu:

“Sorun, günümüzde iyi fikirleri ortaya çıkarmak için düşünce ve eğitime yapılan yatırımın, bu fikirlerin nasıl hayata geçireleceği konusunda verilen bilgi ve eğitimden çok daha fazla olmasıdır. Örneğin, iş dünyasında son yirmi yılda strateji alanında büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Oysa strateji uygulama alanında çok daha az ilerleme yaşanmıştır.”

İşte tam bu noktada da İş Planı ve İş Modeli devereye giriyor.  Anlık heyecan veren bir düşünce, iş fikrinden öteye geçemez. Bunu iş planıyla detaylandırmak ve iş modeliyle de para kazanır hale getirmek girişimcinin başarısında esastır.

Bazı girişimcilerin kendi iş fikirlerine o kadar körü körüne kapıldıklarını görüyorum ki “belki bir benzeri vardır” diye araştırmaya dahi tenezzül etmediklerini görüyor ve çok üzülüyorum.

Bir keresinde benimle iş fikrini paylaşan ve “Dünya’da bir ilk olarak” tanıtan girişimciye, kontrol etmesi için 3 tane benzer proje ismi verdiğimde ki tepkisini ölene kadar unutamam. Normal şartlarda aktardığım bilgiye mutlu olması gerekirken bana ertesi gün email atmış ve “hocam, hayallerimi yıktınız.” demişti.

İş modeliniz bir “ilk” olmak üzerineyse, aman diyeyim Google diye bir araştırma motoru olduğunu en azından siz unutmayın.

Aslında sırasıyla iş fikri, iş planı ve iş modeli üçlüsünü ateş, barut ve oksiyen üçlüsüne benzetebiliriz.

Öyle ki iş fikri yani ateş yalnız başına yetersizdir. Ancak iş fikri iş planıyla yani ateş barutla bir araya getirildiğinde çarpan etkisi yaratacak bir güç haline gelir.

Önemli bir başka gerçek vardır ki, havadaki oksijen olmadan da ateş barutu tetikleyemez. Ortam kritiktir. Bu durum nasıl para kazanacağı belli olmayan ve iş modeli belirsiz bir fikrin en iyi iş planıyla bile başarısız olması gibidir.

İş fikri, iş planı ve iş modeli arasındaki bu önemli ilişkiyi fark eden her girişimci başarı yolunda önemli bir adım atmış sayılabilir.

Bir sonraki yazımda girişimcinin İş Modeli oluşturma tekniklerine yer vereceğim. O zamana kadar iş fikrinize mukayyet olun, oksijensiz yola çıkmayın.

Beyaz Yakalı Girişimci (şubat’13)

Beyaz Yakalı Girişimci

Yazar: Fatmanur Erdoğan

Girişimci Hayata Yumuşak Geçiş

“Girişimciliği ve girişimcilerin deneyimlerini akıcı bir anlatımla gözler önüne seriyor. Girişimci bir hayatın size göre olup olmadığını keşfetmenizi sağlayacak etkili bir kitap. Girişimciliğe gönül vermiş herkesin girişimci hayata adım atmadan önce Fatmanur’un bu kitabını okuması gerekir.”

Norbert KleinCEO, BSH Bosch ve Siemens Ev Aletleri A.Ş. Turkey

“Girişimciliği tanımlamak çok kolay değil. Belki en yakın ve açıklayıcı olanı “girişimciliği” bir ruh hali olarak tarif etmek. Fatmanur Erdoğan’ın yakaladığı ve aslında hazırladığı bu kitabı farklı kılan da buradaki yaklaşımı. Psikolojik olarak girişimciliğe yaklaşım ile aslında Erdoğan, bir yaşam biçimini anlatıyor. Bu açıdan içerik olarak Türkiye’de alanındaki en ilgi çekici çalışmalardan biridir. Kitapta sizi başarıya götürecek “girişimcilik ruh hallerini” bulmak mümkün. Yapay formüller yerine, kendi girişimci ruh hallerinizi keşfederek ilerlemenin yolu açıklanırken, girişimcilik alında dünyaca tanınmış isimlerden örnekler ve sözler,  anlatılan yaklaşımları renkli kılıyor.”

Volkan AkıTurkish Time, Genel Yayın Yönetmeni

“Girişimcilik üzerine yazılmış ilham verici, çok değerli bir kitap.  Fatmanur Erdoğan, bizlere yeni ürün ve hizmetler geliştirebilmek için yaratıcı ruhumuzu kullanma yöntemlerini, inovasyon için keşif yollarını gösteriyor. Merak duygunuzu harekete geçirmeye ve cesaretinizi bulmaya destek oluyor. Fikirlerinizin akması ve başarıyla sonuçlanan girişimlere imza atmanız için gereken gücü size kazandırıyor. Merakınızı cezbettiren başarı örnekleri ve yüksek tempolu anlatımıyla girişimcilik yolculuğundakilerin başucu kitabı.”

-Nancy OverholtDirektör, Institute of International Education, USA

“Fatmanur öyle güzel biriktirmişsin ki hepimizin iş hayatındaki keşkelerimizi,  iyi ki yapmışımlarımızı, yine olsa acaba öyle mi davranırdımlarını… Uzun zamandır birbirine çok benzeyen kişisel gelişim kitaplarının girişimcilik alanındaki boşluğunu dolduracak bir kitap olmuş. Yirmili yaşlarının başlarındaki her Türk gencine bu kitabı okutabilmeyi öyle isterdim ki… Bu durumda kitabı elinde tutan ve bu yazıyı okuyanlardan ricacı olayım; mümkün olduğunca fazla kişiye hediye ederek okumalarını sağlayalım. Emin olduğum ise, bu kitapta okudukları  sayesinde hayatında önemli kararlar alacak birçok kişi için bir başucu kitabı değil, başının tacı kitabı olacak…”

 -Mustafa Demiralay, Yeşim Tekstil Üretim Direktörü

(Detaylı bilgi için lütfen kapak görseline tıklayınız)