Şirketlerin bilançolarında aktiflerinde görünmeyen soyut varlıklar, işveren marka sının oluşmasında çok önemli yer tutar. Çalışan memnuniyeti ve sadakati…
Şirketlerin ve markaların sürdürülebilirlik stratejilerinde şirket içindeki iş ilişkilerini etkin, operatif süreçlere dönüştürmekte en önemli faaliyet döngüsünü oluşturmakta. Zira çalışanları içeride ki müşteri olarak düşünerek, dışarıdaki müşteri memnuniyetini arttırılabilir.
Yönetim uzmanı Patrick Lencioni’nin kaleminden, Optimist Yayın Grubu tarafından Türkçe’ye kazandırılan “Ekiplerin Beş Temel Aksaklığı“ kitabı; ekiplerde gözlemlenen aksaklıklar ve çözüm yolları üzerine kurgu bir hikaye üzerinden yalın bir dille, akıcı bir yönetim kitabı.
İnanç, tutarlılık, samimiyet etkilerinin motivasyonuyla “güven” tesis edecek ortamlar geliştirerek, iletişim, işbirliği ve ilişki yönetimi süreçlerinin fonksiyonel hale getirmek mümkündür.
Amaç ve önceliklerin etkin bileşimi “verimlilik” denkleminin eşitliğine götüre bilir. Günümüzün hızla değişen ve dönüşen dinamik iş ortamı düşünüldüğünde, öğrenen organizasyonlarla koşullara uyum sağlama avantajı elde edilebilir.
Satış Yönetimi Uzmanı Jeffrey Gitomer‘in de dediği gibi; ”Güven iş hayatında ve özel hayatta en temel ilkedir. Kendinize güvenmeden başkalarına güvenemezsiniz.”
Patrick Lencioni; şirket içi iletişimde “basitlik” ve “açıklık” kavramlarının önemini örnek hikaye kurgusuyla çok güzel anlatıyor kitabında.
Yönetimde, çeşitliliğin ve kapsayıcılığın öneminin arttığı zamanın ruhunda, farklılıkların farkında olarak, bunları şirket için birer fayda unsuru haline getirmek, açık iletişim kurmak, katılımı ve bağlılığı arttırmak, geri bildirim gibi yönetsel fonksiyonlarla; şirket içi siloların oluşması ve mikro yönetimlerin önüne geçilebilinir.
Patrick Lencioni‘nin piramit metaforuyla gösterdiği beş temel aksaklık: Güven eksikliği, çatışma korkusu, bağlılık eksikliği, hesap sorulabilirlikten kaçınma, sonuçları dikkate almamak. Piramitin en geniş bölümü “güven eksikliği”. Keyifli okumalar, iyi haftalar…
Bütçeleme, finans, ulusal ve uluslararası vergi danışmanlığı, finansal planlama, raporlama, 25 yıllık tecrübe #economy, #finances, #management, #technology ve #accountingandaccountants ile ilgili konuşuyor.
Basitlik yararlı bir ilkedir. Startup’ların yaşadığı hataların çoğu kontrol altına alınamayan komplikasyonlardan kaynaklanır. Yeni kurulan işletmelerde problemler fazladır; hele tipik büyüme krizlerine dönüşen hızlı büyüme koşullarında… Karmaşıklık enerjinizi, canlılığınızı ve yaratıcılığınızı tüketir. İşleri yoluna koymak, olabildiğince basit ve yönetilebilir hale getirmekle mümkündür.
ÖLÇEKLENEBİLİRLİK
Konsept ölçeklenebilirliğe olanak tanımalıdır. Çıktı, eğer mümkünse büyüme halinde kapasiteleri de aynı oranda genişletmeye gerek duyulmayacak, ama sinerji etkileri hissedilecek şekilde, aynen kopyalanabilir olmalıdır. Bunun en iyi bilinen örneği, yazılımdır. Profesyonel olarak programlanan yazılım bu olanağı verir. Beklenmedik ölçüde büyük bir genişleme durumunda bile, programları yeni baştan yazmak gerekmez.
RİSKİN EN AZA İNDİRİLMESİ
Girişimci olarak, riskten olabildiğince kaçınmanız ve öngörülebilir riskleri hesaplamış olarak her şeye hazırlıklı olmanız gerekir. Zorlu bir dağa tırmanmak için çok iyi hazırlanmak yetmez, aynı zamanda elinizden geldiğince tüm görülebilir riskleri ortadan kaldırmanız gerekir.
Kitabın “ÖNSÖZ” bölümünden
Almanya’da girişimcilik eğitiminin ilk öncülerinden olan Günter Faltin aynı zamanda, son derece sıra dışı bir küçük şirket olan ve giderek dünyanın en büyük Darjeeling çayı ithalatçısı haline gelen, efsanevi Teekampagne’nin de kurucusu. Çevirisini elinizde tutmakta olduğunuz Kopf schlägt Kapital adlı kitabı, Almanya’nın gelmiş geçmiş en başarılı girişimcilik kitabıdır. İnsanlara esin veren ve yaşamlarını değiştiren kitabın etkisi artarak sürüyor.
Girişimcilik üzerine yazılmış kitap dağlarına durmadan yenilerinin eklendiği koşullarda, niye bu kitabı okumalı? Yanıt basit çünkü son derece farklı, inandırıcı ve yararlı. İnsanda geçici çözümler aramak yerine, olanaksızı gerçekleştirme isteği uyandırıyor.
Akıl Sermayeye Fark Atarinsanların girişimciliğine dair bir manifesto, ama aynı zamanda bir işe başlama rehberi; nasıl para kazanılacağını gösteren, ama aynı zamanda da nasıl neşe dolu olacağınızı ve dünyayı daha iyi bir yere dönüştüreceğinizi anlatan “kapitalizmin radikal idealisti” birinin öyküsü.
Faltin kendi şirketini yönetirken ve birçok yeni şirketin kurulmasına önayak olurken edindiği derslere dayanıyor. İyi düşünüp taşınılmış bir fikrin bir patentten, yeni bir teknolojiden ya da bol miktarda startup sermayesinden neden daha önemli olduğunu gözler önüne seriyor. “Konsept yaratıcı” düşünme ile sıradan sağduyunun birlikteliği, işletmecilik konularını hatmetmekten daha önemlidir: Pazaryerindeki köklü rakipleri alt edebilecek bir şirket yaratmak için MBA’ya ya da dâhi düzeyinde yeteneğe ihtiyacınız yoktur. Faltin “bileşen ilkesi” dediği sanayi sonrası toplumlarımızın sanal sistemlerinin olanaklı kıldığı bir iş bölümünü önümüze getiriyor: Olgun şirketlerin uzmanlık alanlarındaki deneyimleri ve ölçek ekonomilerinden yararlanarak, bu uzmanlığı kendi amaçlarınız için kullanabilir ve ana fikrinizi sürekli yetkinleştirme ve koşullara uyarlamaya odaklayabilirsiniz. Kendi startup’ınızı bileşenleriyle inşa ederken, bir işletme sahibi olacağım diye kendinizi paralamanız gerekmez. Ancak kendi düşüncenizi geliştirmeniz şart; bu öğretilebilir ve öğrenilebilir bir beceridir. İki haftada bir Berlin’de düzenlenen ve öğrencilerin, her tür yaratıcı entelektüelin ve daha şimdiden başarılı girişimci sıfatını kazanmış ilginç kişilerin bir araya geldiği “Girişimcilik Laboratuvarı” adlı atölye çalışmalarında Faltin bunu gösteriyor. Faltin girişimcilik alanının, Aydınlanmanın ekonomik kendini gerçekleştirme vaadini (ekonomiyi ekonomistlere bırakmayalım) yalnız teoride değil, pratikte de yeniden ele almasını istiyor. “Kötümser bilimi” eğlenceli bir uğraşa dönüştürelim ve insanları bu harekete katılmaya özendirelim!
Zengin olmak insana ne kadar keyif verse de bir şeyleri iyileştirmedikten sonra anlamsızdır. Faltin’in ideali ne şirket insanıdır ne de zengin olma amacıyla servet biriktiren kişidir; onun ideali, alışılmış olanı sorgulayan ve zengin ve anlamlı bir yaşam sürmek isteyen sanatçı, yaratıcı, asi insandır.
Bu yaklaşım, iş ile haz, çalışmak ile hayatını yaşamak, almak ile vermek arasındaki bağlantıyı canlı tutar. Faltin bizleri kendi hayatımızın kararlı, akılcı, tutkulu ve sorumlu girişimcileri olmaya teşvik ediyor. Bu, çoğumuza ürkütücü gelen olağandışı risklere atılmaya can atan bir avuç bireyle sınırlı ekstrem spor da değil. Girişimcilik öğretmenleri çoğunlukla risk almayı över ve “fırsatların üzerine atlamaya” vurgu yaparken, Faltin bize riskleri en aza indirmeyi ve anlık fırsatların cazibesine kapılmamayı öğütler. O, benim tabirimle girişimciliğin “slow food” versiyonudur; acele etmeden iyice hazırlanın, sonra da yayılıp tadını çıkarın. Yemenin zevki kadar yemeği hazırlamanın da zevkine varın; hem çalışmanın hem de ödüllerinin keyfine varın. İşin kölesi olmayın; kafanızı serin tutun. Anlamlı işler yapın; öteki insanları ve dünyanın bütününü aklınızdan hiç çıkarmayın.
Olanaksız gibi mi görünüyor? Akıl Sermayeye Fark Atarbunun nasıl yapılabileceğini Teekampagne örneğiyle, ayrıca “Faltin modeli”ni temel alan diğer başarılı şirketler üzerinden gösteriyor. Bu model yalnız dünyanın dört bir yanında boy gösteren “girişimcilik baharının ilk filizleri” değil, şu anda diğer filizlerden üreyen tohumları da büyümekte olan kökü güçlü bir bitkidir. Bu kitap sizi de böyle bir tohum atıp yaşam ağacınız olarak boy atmasını izlemeye esinlendirebilir.
📌 Sektörü dönüştüren bir iş modeli tasarlarken nelere önem vermelisiniz? 📌 Veriden nasıl daha stratejik yararlanabilirsiniz? 📌 Dijital dönüşümü yönetirken riskleri en aza indirmek mümkün müdür? 📌 Çalışanlarınızı işin geleceğine nasıl daha iyi hazırlayabilirsiniz? 📌 Yapay Zekâ çağında doğru girişimlere öncelik vererek rekabet etmenin yolları nelerdir?
Dijital Dönüşüm’de alanında uzman yazarlardan başarılı dijital dönüşümü sağlayacak ilke ve uygulamalara yönelik fikirleri okuyacaksınız.
Bu kitapta, yüzlerce Harvard Business Review makalesinden seçilip derlenen, dijital stratejinizi yeniden belirlemenize ve değişimin önündeki engelleri aşmanıza yardımcı olacak 11 makale bulacaksınız. Rita McGrath, Nathan Furr, Joel M. Podolny ve Nicolaj Siggelkow gibi uzmanların ilham veren görüşleri sayesinde dijital teknoloji yardımıyla çözebileceğiniz sorunları görecek, bilgi birikiminizi artırıp bakış açınızı geliştirecek ve elinizdeki yetenekleri en iyi şekilde kullanabileceksiniz.
📌 Ekip çalışmasıyla ilgilenen herkesin faydalanacağı bir kitap… 📌 Bireyler topluluğu değil, etkin bir ekip olabilmek için…
Kısa sürede itibarını yitiren ve art arda düş kırıklıkları yaşayan bir şirket, birbirlerini arkadan vurmaya uğraşan çalışanlar ve böyle bir zamanda genel müdürlük koltuğuna oturan bir yönetici…
Güçlü bir ekip olurken tehlikeli yanlışlar yapmamak ve problemlerinizle başa çıkabilmeniz için testler, yöntemler, çözüm önerileri…
Birbirine güvenen ekİp
• Zaaflarını ve yanlışlarını kabullenir, gerekiyorsa yardım istemekten çekinmez. • Kendi sorumluluk alanıyla ilgili soruları ve katkıları kabullenir. • Olumsuz bir karara varmadan önce karşısındakine savunma hakkı verir. • Bir başkasının beceri ve deneyimini takdir eder ve bunlardan yararlanır. • Toplantıları ve grup halinde çalışma fırsatlarını iple çeker.
Uyumlu ekİp
• Birbirlerine güvenir. • Fikirler etrafında sansürsüz çatışmaya girer. • Kararlara ve eylem planlarına bağlı kalır. • Bu planlar yaşama geçirme konusunda birbirlerinden hesap sorar. • Ortak sonuçlara ulaşmaya odaklanır.
Bağlılık gösteren ekİp
• Ortak hedefler etrafında toplanır. • Yanlışlardan ders alma yeteneği geliştirir. • Rakiplerinden önce davranarak önüne çıkan fırsatlardan yararlanır. • Duraksamadan yoluna devam eder. • Tereddüt etmeksizin ya da suçluluk hissine kapılmaksızın yön değiştirebilir.
Hesap soran ekip
• Performansı yetersiz olan kişilerin durumlarını iyileştirmesini sağlar. • Birbirlerinin yaklaşımını çekinmeden sorgulayarak potansiyel sorunlara teşhis koyar. • Aynı yüksek standartları tutturmaktan sorumlu ekip üyeleri arasında karşılıklı saygı oluşturur. • Performans yönetimi ve düzeltici eylemlere ilişkin gereksiz bürokrasiden kaçınır.
Ortak hedeflere odaklanan ekip
• Başarı yönelimli elemanları muhafaza eder. • Bireysel davranışları en aza indirger. • Başarıdan büyük mutluluk ve başarısızlıktan büyük üzüntü duyar. • Kendi hedeflerini ve çıkarlarını ekibin yararına tabi kılan bireylerden yararlanır. • Dikkat dağılmalarından kaçınır.
Girişimcilik öğretmenleri çoğunlukla risk almayı över ve “fırsatların üzerine atlamaya” vurgu yaparken, Faltin bize riskleri en aza indirmeyi ve anlık fırsatların cazibesine kapılmamayı öğütler. O, benim tabirimle girişimciliğin “slow food” versiyonudur; acele etmeden iyice hazırlanın, sonra da yayılıp tadını çıkarın. Yemenin zevki kadar yemeği hazırlamanın da zevkine varın; hem çalışmanın hem de ödüllerinin keyfine varın. İşin kölesi olmayın; kafanızı serin tutun. Anlamlı işler yapın; öteki insanları ve dünyanın bütününü aklınızdan hiç çıkarmayın.
Olanaksız gibi mi görünüyor? Akıl Sermayeye Fark Atar bunun nasıl yapılabileceğini Teekampagne örneğiyle, ayrıca “Faltin modeli”ni temel alan diğer başarılı şirketler üzerinden gösteriyor. Bu model yalnız dünyanın dört bir yanında boy gösteren “girişimcilik baharının ilk filizleri” değil, şu anda diğer filizlerden üreyen tohumları da büyümekte olan kökü güçlü bir bitkidir. Bu kitap sizi de böyle bir tohum atıp yaşam ağacınız olarak boy atmasını izlemeye esinlendirebilir.
Fikirlerinizin Ekibin Fikirlerine Üstün Gelmemesini Sağlayın
Lider olarak göreviniz, ekibinizin yargılanma korkusu olmadan fikirlerini paylaşabileceği güvenli bir ortam yaratmaktır. Ancak başkalarının önerilerini dikkate alıp bir yandan onlara bir şeyler anlatmak zor olabilir. Beyin fırtınası oturumları sırasında kendi fikirlerinize mi odaklanmalısınız yoksa geri çekilip koçluk mu yapmalısınız? Buradaki anahtar davranış, dengeyi bulmaktır.
Kutlamaları önemseyin
Şirketlerin çalışma yıldönümlerinde, terfilerde ya da başarılı projelerde kutlama yapmasına alışığız. Onay ve takdir gördüğümüz bu kutlamalar önemlidir ve sürmelidir. Ama şirketler, çalışanlarına zor zamanlarda destek olmak için de kutlamalardan yaralanabilir. Fedakârlık yapanları veya zorluk yaşayanları fark etmek ve onurlandırmak, o kişilerin ilerlemesine yardımcı olmak için güçlü bir yol olabilir.
Sadece ekipleri değil kişileri de yönetin
Başkalarının hakkımızda ne düşündüğüyle ilgili endişelenmek kısıtlayıcı olabilir. O zaman risk almayı bırakır, hep güvenli sularda yüzeriz. Kariyerimiz etkilenir. Bu tür endişelerle başa çıkmak için size kim olduğunuzu açıkça gösteren bir felsefe geliştirin ve buna göre yaşayın.
Başarısızlığı kabul edin
Başarısızlık ancak ondan önemli bir şey öğrendiğinizde ve gerekli değişiklikleri yaptığınızda olumlu kabul edilir. İnkâr, bunu engeller. Başarısızlığı kabul etmek ve bunu öğrenme fırsatı olarak görmek, ekibin de fikirlerini daha rahat dile getirmesini sağlar, yaratıcılığı teşvik eder.
Anlama önem verin
İnsanlara ilham alabilecekleri bir vizyon sunun, zorlu hedefler belirleyin ve amacınızı net olarak belirttiğinizden emin olun.
Geribildirime odaklanın
Koçluk için düzenli bire bir görüşmeler yapın. Geribildirim verirken açık, dürüst ve yapıcı olun.
Yeniliklere açık olun
Yönetim tarzınızda, vizyonunuzda, beklentilerinizde ve geribildirim-lerinizde yeni fikirlere açık olun. Eğer gerekliyse değişikliğe onay verin.
Ekibinizle konuşun
Endişenizi hafifletebilmek için işlerle ilgili güncellemeleri ne zaman istediğiniz konusunda ekibinize karşı net olun. Onları nasıl daha iyi destekleyebileceğinizi sorun. Sorunları ve zorlukları ortaya koyun ve ardından tüm ekibi çözüm üretmeye dahil edin.
Kişisel Felsefenizin Farkında Olun ve Ona Göre Yaşayın
Başkalarının hakkımızda ne düşündüğüyle ilgili endişelenmek kısıtlayıcı olabilir. O zaman risk almayı bırakır, hep güvenli sularda yüzeriz. Kariyerimiz etkilenir. Bu tür endişelerle başa çıkmak için size kim olduğunuzu açıkça gösteren bir felsefe geliştirin. Adımlarınızı hangi değerler yönlendiriyor?
Gerçekten istediğiniz hedefler belirleyin
Eğer profesyonel gelişiminizle ilgili hedefleriniz için yapmanız gereken şeyler size tatsız ve güç geliyorsa ilerleme kaydetmeniz mümkün olmaz. Kendinize “Başarmayı, bu hedefi gerçekten ilginç ve önemli bulduğum için mi yoksa başkalarını memnun etmek için mi istiyorum?” diye sorun ve arzularınızla gerçekten uyumlu hedefler belirleyin.
Kişisel felsefenize göre yaşayın
Başkalarının hakkımızda ne düşündüğüyle ilgili endişelenmek kısıtlayıcı olabilir. O zaman risk almayı bırakır, hep güvenli sularda yüzeriz. Kariyerimiz etkilenir. Bu tür endişelerle başa çıkmak için size kim olduğunuzu açıkça gösteren bir felsefe geliştirin ve buna göre yaşayın.
Kontrolü ele alın
Tükenmişliğin en büyük sebeplerinden biri kontrolü kaybetme duygusudur. İşyerinde sizinle ilgili kararlarda söz sahibi olmadığınızı düşünmek sağlığınızı etkileyebilir. Kontrolü kaybettiğinizi düşündüğünüzde bir adım geri çekilin ve “neden” diye sorun. Sorunu net şekilde belirlediğinizde çözüm bulmak daha kolay olur.
Öğrenmeyi günlük işlerinizin arasına sıkıştırın
Yeni şeyler öğrenmek için zaman yaratamıyorsanız, bu işi günlük görevlerinizin arasına sokun. Bazı becerileri etrafınızdakilerden kapın. Yöneticiniz görüşmeleri nasıl idare ediyor gözlemleyin, satış birimindekilere piyasadaki yeni gelişmeleri sorun, bir sunum yaptıktan sonra iş arkadaşlarınızdan geribildirim alın.
Sıkıcı rutinden çıkın
Yaratıcılığınızı hareketlendirmek için alışkanlıklarınızı değiştirin. Her ay yeni bir şey deneyin. İş yerinde farklı insanlarla tanışın. Kendi departmanınızı diğer departmanlarla bir araya getiren kesişme alanları bulun. Birimler arası aktiviteler için gönüllü olun ve karşınıza çıkan pürüzleri, araştırma ve analiz için taze fırsatlar olarak görün.
Olumlu geribildirimleri unutmayın
Eleştirel geribildirimler sarsıcı olabilir ve aklınızda yer edinirler. Oysa olumlu geribildirimler güçlü yanlarınızı keşfetmek için çok daha değerli olabilir. Aldığınız övgüleri, teşekkür kartlarını ya da e-postaları saklayın; arada bunlara göz atın. Övgüyü daha çok hangi konular üzerine almışsınız, analiz edin.
Dünyanın önde gelen kanaat önderlerinden Oleg Konovalov, liderlik ve yönetim dünyasının yeni alanlarını keşfetme konusunda son derecede başarılı. Vizyonun Şifreleri ile de vizyoner liderliğin da Vinci’si olduğunu kanıtladı.
Vizyonun Şifreleri yeni bir düşünce anlayışının temellerini atan, çığır açıcı bir kitap. Şirketler dünyasını baştan değerlendiriyor, baştan tasarlıyor. Kişisel yaşamlarımızı daha hedefli hale getirdiğini söylemiyorum bile. Bu kitap vizyona ışık tutuyor, öylesine bir ifade olmaktan çıkararak hak ettiği yere, uzun vadeli başarının temel bileşeni konumuna taşıyor.
Oleg’in rehberliğinde net ve ikna edici bir vizyonun ne olduğunu, bu vizyonun nasıl anlatılacağını, nasıl liderlik edileceğini ve her şeyin ötesinde nasıl tutarlı bir şekilde sürdüreceğimizi anlıyor, bu vizyonu yaratmanın ve oluşturmanın şifrelerini çözüyoruz.
Kitap, vizyonun yaratılmasını ve geliştirilmesini altı adımlık basit bir süreç halinde anlatıyor. Anlık düşünenler açısından erişilebilir ve kâr-zarar hesabının ötesinde pratik bir hale getiriyor. Bu kitap her türden lider açısından pratik bir rehber olmanın yanı sıra, vizyoner liderlik koçluğu açısından da çok etkili bir araç.
“Birçok insan vizyonun doğuştan gelen bir şey olduğunu düşünür. Ya vizyon sahibisinizdir ya da değilsinizdir. Ancak Oleg Konovalov’un Vizyonun Şifreleri kitabını okuduğunuzda vizyonun geliştirebileceğiniz bir yetkinlik olduğunu göreceksiniz; cesur düşünerek, açık fikirli olarak, farklı yollara saparak… Bir CEO olarak Vizyonun Şifreleri’ni okuduğumda vizyonun en değerli aracım olduğunu fark ettim. Vizyon, gerçek anlamda şirketinizin geleceğin seçmenizi sağlıyor.
Vizyonun Şifreleri vizyon konusunda ustalaşmanızı ve gerçek bir vizyoner olmanızı sağlayacak olağanüstü bir kaynak.” —Eric Schurenberg, Inc. ve Fast Company CEO’su
“Vizyon bir lider olarak başarımız açısından kritik ancak genellikle yanlış anlaşılan, kötü uygulanan bir kavram. Bu bilgi dolu kılavuzda Oleg Konovalov, vizyoner liderliğin nelerden oluştuğuna, değerin nasıl ortaya çıkarılacağına dair kendi ikna edici vizyonunu anlatıyor ve basit ancak çok pratik bir iş aracı olarak vizyon fikrini sunuyor. Vizyonun Şifreleri vizyoner liderlik gelişiminde yeni bir aşama.” —Courtney Fingar, FDI, New Statesman Media Group yayın yönetmeni
Birkaç yıl önce tek başıma İngiltere’den ABD’ye göç ettiğimde telefonuma bir “mutluluk uygulaması” indirmiştim. Hangi birini indireceğimi seçmek de son derece zor olmuştu, app store’da yaklaşık bin tane seçenek vardı. Sonunda indirdiğim uygulama ise yaklaşık saatte bir bana sık sık tekrarlamamı tavsiye ettiği ”Ben güzelim”, “Ben yeterliyim” gibi olumlama cümleleri gönderiyordu. Oysa ben telefon her sinyal verdiğinde beni gerçekten arayan biri mi var diye heyecanlanıyordum. “Ben yeterliyim.” Hayır, gördüm ki arkadaşlar ya da dostlar olmadan hiç de yeterli değilim.
Birkaç gün sonra Facebook’taki esinlendirici kartpostalda “mutluluk içinizdedir” diye yazıyordu. Resimde derin bir tefekküre dalmış yoga yapan bir kadın görülüyordu, sanki içindeki mutluluğun lokasyonunu keşfetmeye çalışıyor gibiydi.
Son birkaç yılımı Amerika’da mutluluk ve anksiyete üzerine bir kitap yazmak için araştırmalar yapmakla geçirdim. Mutluluğu diğer insanlardan ayrı, kişisel olarak kendi içinde arama yönündeki bu tür tavsiyelerin giderek daha çok yaygınlaştığını gördüm.
Kendini gerçekleştirme tutkusunun desteklediği bu bireyci kültürde mutluluğun dışarıdan bağımsız olarak insanın içinde gerçekleştiği fikri giderek bir tür “fabrika ayarı” haline geliyor: Mutluluk dünyayla ilgilenmenin doğal bir yan ürününden çok bir kendini keşif yolculuğudur. Duygusal karşılıklı bağımlılığı değil de duygusal bağımsızlığı vurgulayan bir mutluluk anlayışı bu. İnsanlara şunu öneriyor: Adım 1. Kendini tanı. Adım 2. Kendin ol.
Kendini tanımaktan çok olsa olsa dünyadan tecrit etmekle sonuçlanabilecek bu anlayış insanların zamanlarını nasıl geçirdiğini de derinden etkiliyor. Araştırmacılar, ya tamamen tek başlarına vakit geçiren ya da bir grup içinde olsalar bile başkalarıyla etkileşime girmeyen insanların sayısında belirgin bir artış saptıyorlar. Kişiler kendi özel duygusal deneyimleri içine hapsoluyor.
Manevi ve dini pratik de giderek topluluk temelli olmaktan çıkıp özel bir uğraş halini alıyor, kilise ayinlerinin ve toplu ibadetin yerini sessiz meditasyonlar, dijital uygulamalar ve yoga dersleri alıyor. Mutluluk arayışı bireysel, kendine odaklı bir girişim olmalıdır anlayışını yönlendirici ilkesi olarak alan kişisel gelişim (self-help) sektörü patlama yaşıyor. Amerikalılar iç yolculuklarına rehberlik etme iddiasındaki kişisel gelişim kitaplarına her yıl en az 1 milyar dolar harcıyor. Yeni bir moda da öz bakım.
Bu uğraşlar içinde Amerikalılar başka insanlarla gerçek bağlar kurmaya giderek daha az zaman harcıyor. Bugün tüm Amerika’da yenilen öğünlerin yaklaşık yarısını insanlar tek başlarına yiyor. Gençler arkadaşlarıyla “takılmaya” ülke tarihinde hiç bu kadar az zaman ayırmamıştı. Arkadaşların yerini akıllı telefonlar alıyor.
Sadece gençler de değil. Emek İstatistikleri Bürosunun yayınladığı Zaman Geçirme Araştırması, ortalama Amerikalının her türlü partiler de dahil olmak üzere sosyal etkinliklere katılmaya günde dört dakikadan daha az zaman ayırdığını gösteriyor. Bu, yılda sadece 24 saat eder. Şükran Günü yemeği düzenleme ve çocuğunuzun doğum günü partisi; geriye pek bir şey kalmıyor.
Aynı araştırma sosyalleşme ve iletişim kategorisinde ise (sevdiklerinizle ve dostlarınızla zaman geçirmekten dırdır ve münakaşa hatta kavga etmeye kadar tüm kişisel etkileşimleri kapsayan bir kategori) ortalama Amerikalının günde en çok yarım saat ayırdığını gösteriyor. Buna karşılık insanlar her gün televizyon seyretmeye üç saat ayırıyor; manikür, makyaj ve saç bakımına ise kadınlar bir saat, erkekler 44 dakika ayırıyor.
Kuşkusuz içe bakış, iç gözlem ve bir ölçüde tek başına olmak sağlıklı bir psikolojik yaşamın önemli unsurlarıdır. Ancak göründüğü kadarıyla bir yerde dengeyi kaybettik. Çünkü araştırmalar bütün o “mutluluk içseldir” iddialarının
tam tersini gösteriyor. Akademik mutluluk araştırmaları, bunları yapanların gündem ve değerlerine bağlı olarak ciddi farklılıklar ve çelişkiler gösterse de hemen hepsi insan mutluluğunun doğası ve nedenleri konusunda bir noktada buluşuyor: Mutluluğumuz başka insanlara bağlıdır.
Sayısız araştırma mutlu bir yaşamın en tutarlı ve güçlü göstergesinin iyi sosyal ilişkiler olduğu tespitinde birleşiyor. İyi sosyal ilişkilerin mutluluğun zorunlu bir önkoşulu olduğunun altı çiziliyor. Bu, insanların sosyal ilişkiler olmadan mutlu olamayacağı anlamına geliyor. Bu saptamanın bütün ırklar, etnik gruplar, yaşlar, cinsiyetler, gelir grupları ve sosyal sınıflar için geçerli olduğu görülüyor.
Buna göre eğer mutlu olmak istiyorsak tek başımıza daha az zaman geçirmeliyiz. Araştırmalarda soyut olarak sorulduğunda yalnız kalmaya can attıklarını söyleyen kişiler bile başkalarının yanındayken kendilerini daha mutlu hissettiklerini ifade ediyorlar. Üstelik bu sadece dışa dönük insanları değil içe dönük insanları da kapsıyor.
Ayrıca sosyal ilişkileri ihmal etmenin sağlığımız üzerinde de son derece olumsuz etkileri olabiliyor. Sosyal bağlantı eksikliği en az sigara bağımlılığı kadar erken ölümlere yol açabiliyor. Obeziteden ise iki kat daha tehlikeli!
Bütün bunların ışığında “kendimizi bulmak” ya da “içimize dönmek” için çabalamaya değil de yaşamlarımızdaki diğer insanlarla ilişkilerimizi beslemeye ve geliştirmeye zaman ayırmak esenliğimiz için yapabileceğimiz en önemli şey olarak öne çıkıyor.