Optimist Kitap‘tan okuduğunuz bir kitabın sevdiğiniz bir objeyle fotoğrafını çekip bizimle paylaşın, hem “aile” albümümüzde yerinizi alın hem de hediye kitap kazanma şansı yakalayın! Çekiliş saat 17:00’da.
Etiket: Kitap
Bir Veledi Ehlileştirmenin 50 Yolu: Charlie!
Veletler, rüzgâr kadar değişkendir ve akıl almaz haylazlıklar yapabilirler. Bir dakikalığına büyüleyici birer melekken, saniyeler içinde çılgın kötülük perilerine dönüşebilir ve beş dakika sonra şüphe uyandıran bir sessizliğe bürünürler. Yani sürekli tetikte olmanız, kimle ve neyle uğraştığınızı bilmeniz gerekir… İyi şanslar!
Optimist ve TOÇEV İşbirliğiyle Bu Yıl Çocuklar Daha Çok Kitap Okuyacak!
Öyle bir dünya düşünün ki, aldığınız her kitap karşılığında bir kitap da, onları hiç okuma imkânı bulamamış bir öğrenciye ulaşıyor…
Optimist Kitap ve TOÇEV işbirliğiyle, 2013 yılının Ocak ve Şubat ayı boyunca kendinize ve sevdiklerinize hediye edeceğiniz her kitap bir çocuğa yeni bir dünyanın kapılarını açacak. Kampanya dahilindeki kitaplardan herhangi birini %30 indirimle satın aldığınızda, bir çocuk kitabı TOÇEV çocuklarına veya bir çocuk gelişimi kitabı onların ailelerine gidiyor. Kampanyamıza katılın, hediyenizi ve mutluluğu ikiye katlayın!
Hediye paketinde hangi kitaplar var?
(Kitaplar hakkında detaylı bilgi için kapak görseline tıklayınız)
Hediye alacağınız şanslı kişi felsefe ve psikolojiye meraklı bir kitap kurdu mu? O halde ona Kilit Fikirler Seti’ni armağan edin; Marx, Nietzsche, Freud ve Jung’un fikirlerini bugüne taşıyan kilit noktaları çözerken yaşayacağı serüvene ortak olun!
Kahramanımız bir doğa dostu ve ekolojik sorunlar ve çözümleri odaklandığı konular arasında mı? O zaman, “Attığımız her adımda, aldığımız kararların bizden sonraki yedi kuşak üzerindeki etkisini hesaba katmak zorundayız.” düsturuyla yola çıkan Jeffrey Hollender ve Bill Breen’in kaleminden Sorumluluk Devrimi kesinlikle ilgisini çekecek!
Yoksa o bir yönetici ya da yönetici adayı mı ya da tam bir lider olarak doğmuş ama henüz farkında mı değil? Size önerimiz, yönetim biliminin kurucusu Peter Drucker’ın yüz yıl öncesinden bugüne ışık tutan, birbirinden değerli kitaplarından oluşan Drucker Kitaplığı! (Dizinin tüm kitapları kampanyaya dahildir)
Küçük tüyolarla büyük işler başaran bir meraklı mı? 101 Şey Dizisi; mutfaktan sinemaya, modadan işletmeye sihirli ipuçlarıyla tam ona göre. Bu dizide hayatı kolaylaştıracak yüzlerce öneri saklı!
Karşınızdaki bir anne-baba ya da anne-baba adayı ve yavrusuyla ilişkisinde en doğru tavsiyelere ihtiyacı var; o zaman Aile Kitaplığı’na bir göz atın: Bebeğiniz Sizinle Konuşuyor, Anne Babanın Sihirli Sandığı, Haydi Oynayalım; biri mutlaka onun için!
O tam bir maceracı, doğa dostu bir bisikletsever ve sanata da meraklı; o zaman, Aydan Çelik’in bisiklet yazıları ve çizilerinden oluşan Bi Tur Versene isabetli bir tercih!
Hediye paketi kampanyamız sadece doğrudan yayınevimizden yapılan alışverişlerde geçerlidir. Kitapları %30 indirimle satın almak için bizimle aşağıdaki numara ve adresten iletişime geçebilirsiniz.
Deniz Bektaş Çelik – Satış ve Pazarlama Müdürü
0.216.412 72 13 / 125
e-posta: optimist@optimistkitap.com
TOÇEV: Türkiye’nin çeşitli illerinde maddi yetersizlik nedeniyle okuyamayan çocuklara bütün eğitim hayatları boyunca maddi-manevi destek vermekte ve çocukların temel ihtiyaçlarını karşılamaktadır. 1994 yılında kurulan TOÇEV, Türkiye genelinde 12 ulusal proje yürütmektedir. TOÇEV faaliyetleri ve projeleriyle beş milyon çocuğa dokunmuştur. 2012 yılında başlattığı “Farkında mısınız? Dokunuyoruz!” konseptli tanıtım kampanyasıyla toplumda sosyal sorumluluk bilincini artırmayı hedefliyor. TOCEV yazarak 5944’e mesaj atarak 5 TL bağışta bulunabilirsiniz. Daha fazla bilgi için www.tocev.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.“Yeniden Düşünürken” ve Bizim Köyün Çocuğu
Meraklarımız algılarımızı geliştirir; algılarımız bilgimizin sınırlarını çizer; bilgilerimiz dilimizi zenginleştirir; dilimiz düşüncelerimizi ve değerlerimizi olgunlaştırır; değerlerimiz olay ve olgulara karşı tepkilerimizin, yani davranışlarımızın sınırlarını belirler. Değinilen evrensel adımlar insanları yaratmak istedikleri sonuca götüren “yol haritalarını” çizer. Bu yol, ” uzun ve incedir” ama kendine özgü rutininden de çok sapmalar yapmaz. Yollarında bilerek yürüyenler değerler ve kaynaklarının farkında olduklarından “uygarlık” dediğimiz birikimin, bilincin, bakış açısının, beklentilerin, buluşların ve bereketin yaratıcısı ve geliştirici olurlar. Bir insan çabasını değerlendirirken, insanlığı zenginleştiren temel özün ölçülerini kullanmamız gerekir; soyut, ölçü koymadan ve gerekçe söylemeden yapılan değerlendirmeler değer üretemediği gibi, anlamlı da olamaz…
Babamın yerleşik bir toplum olan atalarından miras aldığı, bana miras olarak bıraktığı, ilke kıvamındaki öğütlerinden biri “Ev danasından öküz olmaz!” sözüdür. Karadeniz’in yüksek yaylalarında yaşayanlar, aynı sözü ” Ev tosunundan öküz olmaz!” diye bir nesilden ötekine aktarır.
Adı Peter değilse…
Adı Johnson, Peter, Gery, Edward, Victor olan, bize “guru” olarak tanıtılan nicelerinin yazdıklarını büyük bir merakla okumuş, anlattıkların dinlemişizdir. Çoğumuz, başlangıçta söylenenlere ve yazılanlara karşı zihnimizde tortulanmış ön yargıların tuzağına düşmemek için özel çaba harcamışızdır. Kitap okunup bittikten, altını çizdiklerimizin bir dökümünü yaptıktan sonra, olabildiğince nesnel olmaya çaba göstererek genellemeler yaptığımızda, anlatımız arasında şöyle bir cümle de vardır: “Abartıldığı kadar yeni şey söylenmiyor!”
İçimizden biri çıkar da, dünyada olup bitenleri anlamaya çalışır; zamana kıyar, kendini kağıt ve kalem arasına sıkıştırır; düşüncelerini yazarsa, o bizim evin çocuğu olduğu için yabancıların söylediklerine gösterdiğimiz ilgiyi ve özeni kendisinden esirgeriz. O evimizde yetiştiği için “guru” olma hakkına sahip değilmiş gibi, kasaba kültürü algısının tuzağına düşeriz. Bu topraklarda, kendimizden olanı küçümseme eğilimi hem yaygındır; hem de tedavisi güç olan hastalıklarımızdan biridir.
Zülfü Dicleli’nin ” Dünyayı Anlamak ve Değiştirmek Üzerine Yeniden Düşünürken” adlı kitabını okuduktan sonra önemli bulduğum noktaların listesini yaptım. Oldukça geniş olan ilgi alanımın kapsamındaki hangi konulara değindiğini, hangilerine değinmediğini kavramak için bir süre ara verdikten sonra dingin bir ortamda aldığım notları tekrar gözden geçirdim. Japon, Amerikalı, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinden, Hintli ya da Singapurlu düşünce insanlarının yazdıklarından eksiği olmayan bir düşünme gayreti ve düzeyi buldum. Üstüne üstlük bizim topraklarımızda yetişmiş, siyasi kavgalarımızın içinde olmuş, “demir kapı, kör pencere” arkasında hayatı anlamış, kültürel önyargılarımızın çile duvarlarına çarpmış, yerleşik doğrularımızın yarattığı karanlık dünyaların israf ettiği insanlarımızla birlikte savaşım vermiş dokusu bizden, kokusu bizden birinin emeğinin sıcaklığını hissettim.
Tercüme kültürden, kendi kültürümüze dönüş
Kitapta geniş bir merak alanında çok farklı sorunlara değiniliyor: “Dünyayı yeniden icat etmek gerekiyor” diye bizi uyarıyor; Sanayi Toplumu aşamasından Bilgi Toplumu aşamasına geçiş sürecinin yarattığı eğilimleri irdeliyor… Göçlerin ve kentleşmenin gündemimize koyduğu sorunları değerlendiriyor. Başta ulus-devlet algısındaki değişme olmak üzere en üst düzeyden en küçük ayrıntıya örgütlenme yapısındaki çözülme ve yeniden örülmenin etkilerini tartışıyor. Teknolojik değişmelerin yarattığı sıçramaları, orta sınıfın tüketici değer, beklenti ve davranışları üzerine etkilerini, bireysel planda ve sistem bağlamında gündemin önemli sorunlarını teker teker ele alarak kendi bakış açısından çözümleme yapıyor; olası gelişmeler hakkında öngörülerini sıralıyor.
Kitap, üretim-odaklı anlayışın önemi, önce üretme sonra paylaşma algısına geçmenin gerekliliği, cemaatleşme eğilimi, ekonomide güç odağı değişmesi vb. gelişmiş, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerde tartışılan sorunların birçoğuna ilişkin değişik açılardan değerlendirmelerle dolu…
Zülfü Dicleli bilgi hazinemize yeni değerler ekliyor: “Bilgileşmeyi, bilgeleşmeyle tamamlamanın” ne denli önemli bir zenginlik üretme kaynağı olduğunu anlatmaya, kanıtlamaya, bizleri bu yeni oluşumla tanıştırmaya çabalıyor.
Durup, düşündüm: Zülfü Dicleli’nin analizlerinin L. Thomas Friedman’dan, Paul Kruger’den, Ferid Zekeriya’dan, Martin Wolf’dan ve diğerlerinden bir farkı var mı? Zihnimin derinliklerinden gelen ses “yok” diyordu. O zaman aklımın şeytanı dörttü: “Başkalarının gurularına gösterdiğimiz ilginin birazını da kendi içimizden yetişmiş insanlara gösterelim” dedi. Ve ekledi, ” Belki o zaman son 250 yıldır sorunlarımızı çözdüğünü söyleyemeyeceğiz ‘tercüme kültürden’, kendi kültürümüze” dönüş yapabiliriz.”
Rüştü Bozkurt, 23.08.2012
Kaynak: Buzdağının Dibi / Dünya Gazetesi
Dans Ayakkabılarını Beyaz Yakalıya Giydirmeye Ne Dersin?
İstanbul Üniversitesi İşletme son sınıf öğrencisi bir okurumuzdan, 7. baskısı Mayıs 2012’de yayınlanan, İlham Süheyl Aygül’ün Beyaz Yakalının Seyir Defteri isimli kitabı üzerine…
***
Beyaz bir martıyım ben… Gökyüzünün mavi, duru saflığının içinde. Bulutların arasında dolaşan. Her kanat çırpışımda ayrı bir özgürlük, mutluluk… Adalara yol alan insanların attıkları simit kırıntıları ile karnını doyuran bir martıyım ben. Kimi zaman orada, kimi zaman bir çatı üstünde, kimi zaman da pencere önünde. “Özgürlük”… Beni ben yapan tek şey… Kanatlarımı çırptığım her saniye düşündüğüm tek neden.
Bu kitabı bitirdiğimde kendime bir soru sordum? Gökyüzündeki bir martı olabilmek mi? Bizim evimizdeki, kafesin içine hapsedilmiş kuşumuz ‘’Nar’’ mı? Bulutları seçtim öyleyse. Mutluluğu seçtim. Yıldızlara, güneşe, aya yakın olmayı seçtim. Beni mutlu eden şeyleri seçtim.
İlham Süheyl, güzel anlatmış. Bir insanın iyi bir konuma gelene kadar (kendine göre) geçmesi gereken önemli, zorlu yolları. Aslında kendine sorduğun soruları sen sormadan anlatmış. Sermiş yılların tecrübesini gözler önüne. En güzel elma şekerimi yedim ve tadına doyamadım ben? Farkındalığa ulaştım.
Çaylaklık, çıraklık, kalfalık, ustalık, bilgelik. Çaylaklık iş hayatına merhaba der gibi. Çıraklık kısmında farkında değilsin bazı şeylerin, zorundalık gibi. Bir şeyi yapıyorsun ama ‘’nedensiz’’ gibi. Yapmak için yapar gibi. Kalfalık artık ne istediğine karar vermiş gibi. Ustalık bunu en iyi şekilde işler gibi. Bilgelik, daha gideceğin yollar var ama doruklardasın der gibi. Bunlar yaşanırken mutlu musun sorusu neye cevap verir gibi peki?
Tereddüt durumları olduysa doğru yerde değiliz, dön geri ya da boşver bırak her şeyi. Hırsları, kariyeri aklına ne geliyorsa koy bir poşetin içine at her şeyi. Bunları öğrendim ben. Hırslarımın kurbanı olmamayı!
Dans ayakkabılarım. Onları giydiğimde ve dans ettiğimde yaşadığım, her şeyi unuttuğum, bulutların üstünde olduğum o anı iş yaşamında da yaşamak istediğimi öğrendim ben. Gerçekten istediğim için o dans pistinde olmalıyım demeyi öğrendim ben. Mutsuz bir beyaz yakalı olmaktansa, her gün çiçeklerinin kokusuyla hayat bulan bir çiçekçi olmayı öğrendim ben. Başkalarının ne dediklerini tınlamadan kalbinin sesiyle zirveye ilerlemeyi umut etmeyi öğrendim ben. Ama bunları yaparken aile, sevgili, dost, arkadaş olmadan taş, toprak demeden sürüklenip düşmeyi öğrendim ben.
İnsanları tanımak önemli. Bulunduğun altından koltuk ne derece değerli tartışılır ama insanların dünyasına girebilmek, onları anlayabilmek şüphesiz ön sıralarda İlham Süheyl için bu kitapta. Beyaz yakalı olabilmek zor değil. Zor olan kendini her daim koruyabilmek, kendin olabilmek, kendi değerlerinden vazgeçmemek. Böyle olduğu zaman al uçurtmayı eline. Rüzgarda bulursun yolunu nasıl olsa. İstediğin yönde savrulursun korkusuzca…
‘’Beyaz yakalılara tepki’’. Bir şeyleri değiştirmek ister gibi… Dön bir arkana bak der gibi… İsyan eder gibi… İlham Süheyl gitmiş özgürlüğünün peşinden. “Şövalye ruhunu” kullanmış belki de… Gözlerini aç bak etrafına demiş cümlelerine gizlediği anlamlarda. Bir gün mutlu olamazsam bir yerlerde, hayallerimden uzaklaşırsam “Her son yeni bir başlangıç” düşüncesiyle hareket ederim kim bilir? Tıpkı sizin gibi… Son veda yazınızda anlattığınız gibi.
Pastada her şeyden biraz olmalı bence. Yaparken sevgini katmalısın ama beceri, yapma isteği olmadan da lezzetine doyamadığın çikolatalı pasta yemek zor olmalı! Dozunda ayarlamalısın her şeyi. İş hayatında da güzel bir pasta elde edersin böylece.
Sözlerime son vermek isterken üçüncü kitabınızı heyecanla bekliyorum. Umarım ben de bir gün şövalye ruhunuza sahip olurum iş hayatımda.
Gökyüzündeki bulutlar arasında uçuşan beyaz bir uçurtma olmak dileğiyle!
Yeni Sol ve Siyaset Üzerine Düşünce Egzersizi
Yeşiller Partisi eşsözcüsü Sosyolog Yüksel Selek, Yeşil Gazete’deki köşesinde Zülfü Dicleli’nin “Yeniden Düşünürken” isimli kitabı hakkındaki düşüncelerini yazdı.
***
“Anlamak….gideni ve gelmekte olanı,” demişti Nazım bir dizesinde, yanlış hatırlamıyorsam, ama bu entellektüel uğraşın bir ‘ince zenaat’ olduğundan eminim. Eğer bu zihinsel yetkinlik, dünyayı değiştirme uğraşına bir ömür verilerek kazanılmışsa dile gelen analizler ve geleceğe ilişkin projeksiyonlar özel bir önem kazanıyor. Zülfü Dicleli, tam da böyle bir deneyimden damıttığı düşüncelerini içeren yazılarını, konuşmalarını nihayet bir kitapta topladı. Dünyayı Anlamak ve Değiştirmek Üzerine YENİDEN DÜŞÜNÜRKEN, başlıklı kitap Haziran 2012’de, eşi Ayşe Bilge Dicleli’yle birlikte yönettikleri Optimist Yayınları’ndan çıktı. Dicleli’nin son 20 yıllık yazı ve konuşmalarını içeren kitap değişen dünyayı anlama kılavuzu gibi de okunabilir.
Zülfü Dicleli’nin 1960’larda gençlik hareketleri içinde yer alarak başlayan dünyayı değiştirme serüveni, 12 Mart döneminde THKP-C ve Dev-Genç davalarından iki buçuk yıl tutukluluğun ardından, 1977’de illegal Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyeliği ile devam etti. 1982’de Partinin MK üyeliğine, 87’de Polit Büro üyeliğine seçildi. 1988’de Türkiye İşçi Partisi ile TKP’nin birleşme kongresinde Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) Polit Bürosuna seçildi. TBKP’nin Türkiye’de resmen kuruluşunda yasal kurucular arasında yer aldı. 1993’de Yeni Demokrasi Hareketi’nin (YDH) ilk kurucularından biri oldu. Bu uzun siyasi mücadelenin 1979-1989 arasındaki on yılını Almanya’da geçirdi. Siyasal çalışmaları arasına, 1976-79 arasında DİSK’te uzman olarak görev yapmasını da eklemeliyim. Dicleli çok sayıda kitap çevirdi.
Yeşiller Partisi’nin, oluşumuna öncülük yaptığı “Ekolojik Anayasa Girişimi”nde yer alan, Ekolojik Anayasa Konferansımızın konuşmacılarından olan eşi, Ayşe Bilge Dicleli ile birlikte 1994’ten beri kurumsal yayıncılık yapıyorlar. 2004’ten beri Optimist Yayınları’nı çıkarıyorlar ve 2010’dan beri de, EKO IQ Yeşil İş ve Yeşil Yaşam dergisini ve kitaplarını yayımlıyorlar.
Eh…gerçekten de uzun ve yoğun bir siyasal mücadele ve entellektüel birikim sonucunda Dicleli’nin söylediklerine kulak vermekte yarar var. Birikimini, görüşlerini son derece açık, duru bir dille ifade ediyor. Dürüst ve cesur. Hiç sakınmadan, kim ne der, nasıl tepkiler alırım endişesine kapılmadan, lafı dolandırmadan söylüyor.
“Sunuş” yazısının ilk paragrafında, “İnsanlık tarihinin neredeyse son 500 yılını kapsayan Batı merkezli Modernizm çağının sonuna geldik. İnsanlık tarihsel bir eşikte bulunuyor. Daha birkaç on yıl sürecek gibi görünen bu eşiğin ötesinde, bir ihtimal yeni küresel bir uygarlığa yönelme perspektifi parlıyor,” diyerek söze başlıyan Dicleli, tüm yaklaşımlarına egemen olan geleceğe dair iyimser bakışının işaretini veriyor. Yayınevlerine boşuna “Optimist” adını koymamışlar, demek ki. Bu, boş bir iyimserlik değil kesinlikle. Gideni ve gelmekte olanı iyi okuyan bir yerden konuşuyor Dicleli.
Kitapta yer alan makale ve konuşma metinleri bugünden geçmişe doğru beş bölüm halinde düzenlenmiş: Yeni bir Aşama; Ezberleri Bozmak; Günümüzün Siyaseti; Sosyalizm, Marksizm ve Gelecek; Değişimin Dinamikleri; Yeni bir siyaset Kültürü.
Yeni bir siyaset kültürü oluşturmayı hedef alan, kendine ‘geleceğin partisi’ deme cesaretini gösteren, Türkiye’de sol muhalefet boşluğunu doldurmaya talip yeni bir oluşum için kolları sıvayan bizler için, Dicleli’nin “Yeniden Düşünürken” kitabını okumak, üzerinde tartışmak yararlı bir temrin oluşturacak, diye düşünüyorum.
Günümüzde Adil ve Yeşil Bir Dünya İçin Mücadele başlığını taşıyan ilk makalenin ara başlıkları dikkat çekici:“Ard arda iflas eden ütopyalar”; “500 yıllık bir dönemin sonu”;” Yeni anlatılar”; ” Bazı genel eğilimler”; “Çözüm gerçekten mümkün”; ” Meydanlar gene dolmaya başladı”; “ İş dünyasında da arayışlar başlıyor” ; “ Sistemler nasıl değişir”; “ Tahakkümden işbirliğine”; “ Bulut bilişim ve sermayenin çeşitlenmesi; Sosyal şirketler”; “Adil toplum”; “Dünyayı değiştirmenin yeni tarzı”; “ Yeşil hareket ve kadın hareketi bize yol gösteriyorlar”; “Bugünden yarını kurmak”.
Bu ara başlıklar bile değişen dünya üzerine bütünsel bir analizle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Yarını bugünden kurmak için verilen mücadeleye ışık tutarken, dünyayı değiştirmekle ilgili motivasyonumuzu yükseltecek ipuçları ve bilgiler veriyor.
Dicleli,“Bugün iki hareketin deneyi çok zengin ve bence işi belirlemiş durumda. Dünyada bir tanesi ekolojik hareket, bir tanesi de kadın hareketidir,” saptamasını yapıyor ve ikisinin de çok sınıflı hareketler olduğunun altını çiziyor.
“Yeşil hareket 70’lerde dünyada ortaya çıktı ve bizim ülkemizde de var. Yaklaşık kırk yıl içinde de dünyayı çok değiştirdi. Kadın hareketi de öyle.Bu hareketlerin “bir merkezi yok, her sınıftan bugün Türkiye’de girişimci kadın hareketi var. Hep beraber kadın haklarını hızla çoğaltıyorlar ve çok aktörlü, çok sınıflı oldukları için, çok fikirli ve ideolojililer ama yine de birbirlerine tahammül edebiliyor, beraber iş yapabiliyor, belli yolları beraber yürüyebiliyorlar.”
En küçük katkıya bile değer vermek çok önemli, diyen yazar,“Eski anlayışımıza göre kapitalizmi yıkmadan sosyalizm kurulamazdı…… Fakat şimdi, bugünkü değişimler temelinde adil bir topluma hizmet edecek sosyal ekonomik yapıları bugünden kurmak mümkündür. Yani vaktiyle Robert Owen’ın 18. Yüzyıl başlarında denediği gibi, komünler kurmak, alternatif toplumu kapitalizm içinde içinde kurmak o zamanlar mümkün değildi ama bugünkü ekonomik gerçeklikte mümkün ve yapıyorlar da.
Dicleli’nin, dünyayı ve değişimi anlama çabalarının temelinde uzun sosyalist mücadele deneyimi bulunduğu için kitaptaki metinlerin ana temalarını da, sosyalizm ve kapitalizm, sol, liberalizm, sivil toplum üzerine eleştirileri, görüşleri oluşturuyor. Kitabın ‘İçindekiler’ listesine bakınca oldukça ilginç tartışma konuları görüyoruz.
Örneğin, “Sol, Tarihinin 3. Aşamasına adım atıyor”; “Niçin artık Sosyalist Olunamaz”; “Sürdürülebilir Olmaktan Çıkmış Olan Mevcut Haliyle Kapitalizmdir”; “Küresel Finansal Çöküşün ve Kemalizmin Ardından Siyasetin Yeni Paradigmaları”; “Marks’tan değil Marksizm’den Kurtulmalıyız”ve daha başkaları…
“Sol, Tarihinin 3. Aşamasına Adım Atıyor” başlıklı ilginç makalesinde büyük harflerle şöyle cümle var: “BUGÜN BİR SOL YIKILIRKEN YENİ BİR SOLUN YARATILIŞINI YAŞIYORUZ VE DAHA DA YAŞAYACAĞIZ.” “Solun tarihini, sosyalizm öncesi, 19. Yüzyıl vahşi kapitalizm dönemi ve Fransız Devrimi bağlamında tarif edebilirsek, ikincisini Rus Devrimi bağlamında ele alabiliriz,”diyor ve doğmakta olan yeni sol hakkındaki saptamalarını ve ögörülerini anlatıyor. Bizler gibi sosyalist/komünist gelenekten gelenlerin böylesi, 3. Aşama Sol’a yapabileceği çok çeşitli katkılar olabilir, diyor. Bu makalenin Yeşil Gazete okurlarının ilgisini en fazla çekecek olan metinlerden biri olacağını sanıyorum.
Makalelerinde, kapitalizmin bu haliyle sürdürülemez olduğuna, nasıl radikal bir dönüşüm geçirilebilieceği üzerine yoğun bir tartışma yürütüyor.“Bunun için önce onun temel inançlarının, sistemin önkoşullarını oluşturan varsayımların, koordinatlarının değişmesi gerektiğini” söylüyor ve sistemin kendi içinden çıkan değişim dinamiklerinin analizine bol bol yer veriyor.
Solun değişimi doğru okuyabilmesi, anlamlandırabilmesi için öncelikle, düşüncede bir paradigma değişimine gitmesi gerekir, diyor Dicleli. Yeni solun bu değişim trendlerini görebilen, sistemi içinden dönüştürecek reformlar için vizyon geliştirebilen bir sol olacağını belirtiyor ve bu yeni solun dünyada gelişmekte olduğunu söylüyor.
Yeni solun düşünme paradigması için şunları dikkate alması gerektiğini düşünüyor: “Şeyleri (evreni, eko-sistemleri, insan beynini, medyayı, interneti…) şimdiye kadar olduğu gibi merkezi, hiyerarşik, duvar sınırlı sistemler sistemler olarak değil, ilişki ve bağlantı ağları olarak görmek, algılamak ve düşünmek – yatay, merkezsiz, kendi kendine örgütlenen ve geçirgen zar sınırlı, açık ağ sistemleri olarak…[ İnsan da bu ağlardaki, içinden madde, enerji, enformasyon ve sosyal ilişki akışları geçen bir düğüm noktasıdır] Dolayısıyla ekonomik, sosyal, politik, kültürel her türlü örgütlenmenin ve yönetim tarzının böyle bir dönüşüme ihtiyaç duyduğunu görmek gerekiyor.”
“Küresel Finansal Çöküşün Ardından Yeni Paradigmalar”başlıklı, 2009 tarihli konuşmasında, enine boyuna bir durum analizinin ardından, “O zaman mutlaka sürekli reform partisi gibi bir parti lazım, yani işi devamlı reform yapmak olan, sürekli reform peşinde koşan, durmadan bunu yapan bir parti lazım. Japonların fabrikada sürekli iyileştirme teorisi var. Onun gibi sürekli reform,….çünkü her şey hızla değişiyor….her düzeyde iktidarı amaçlayan bir parti değil, bugünden durumu değiştirmeye çalışan bir hareket lazım ve iktidara geldiği zaman da iktidarın kendisini değiştirmeyi, dağıtmayı, parçalamayı, ademi merkezileştirmeye çalışan bir hareket lazı,” diyerek, yeni sol parti, yeni sol siyasete dair görüşlerine açıklık getiriyor.
Zülfü Dicleli’nin görüşlerine katılsak da katılmasak da, Dünyayı Anlamak ve Değiştirmek Üzerine YENİDEN DÜŞÜNÜRKEN’in değişimi ve gelmekte olanı görmeye çalışmak ve yeni sol ve siyaset üzerine düşünce egzersizi yapmak için çok elverişli bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Kaynak: Yeşil Gazete