Akıllı Şehirler, Dijital Ülkeler

Herkese merhaba ve hepimize iyi yıllar!

Aralık ayında yazamamamın mahcubiyetiyle, yeni yılın ilk haftasonunda erkenden uyanıp şahane bir kitabı size anlatmak istedim. Yeni yılda okuduğum çeşitli kaynaklar, 2018 ve takip eden yıllarda teknolojik yeniliklerin artık efsanevi birer fısıltı olmaktan çıkıp hayatımıza doğrudan etki edeceğini gösteriyor. Hepimiz okuyoruz, karşılaşıyoruz, tartışıyoruz: Yapay zekâ meslekleri öldürecek mi, Bitcoin geçici bir heves mi, Buluta geçmek gerçekten güvenli mi, Drone’lar mahremiyeti ihlal mi ediyor? Gerçekten de teknoloji sanki artık daha önce hiç olmadığı kadar hayatımızın içinde. Her şey giderek birbiriyle daha bağlantılı, daha entegre hale geliyor. Benim geçen yılki en büyük “pratik şaşkınlığım”, çantamın içinde anahtarlarımı bulmak için debelenirken kapı komşumun, telefonundaki uygulama üzerinden kapısını tık diye açması olmuştu.

Tık diye açılan kapıdan biraz daha yukarı çıkın ve evin tamamını görüş alanınıza almaya çalışın. Yaptınız mı? O zaman biraz daha yukarı çıkın, şimdi sokağa hâkimsiniz. Haydi şimdi biraz daha yukarı çıkın, çıkın, çıkın… Evet, artık tüm şehri görüyorsunuz. Şimdi, o yükseklikte gezinmeye başlayın ve şehre hâkim kalın, çünkü şimdi akıllı şehirlerden konuşacağız.

Akilli_sehirler_dijital_ulkeler.jpg

İnfoloji firmasının katkılarıyla Optimist Yayınevi’nin bizimle buluşturduğu “Akıllı Şehirler, Dijital Ülkeler”, Cisco Global Akıllı Şehirler İş Kolu’nun kurucusu Caspar Herzberg’in kitabı. Cisco İcra Kurulu Başkanı John Chambers’ın önsözüyle başlayan kitap, bize hem Akıllı Şehir kavramı ile ilgili derinlemesine bilgi veriyor, hem de Suudi Arabistan, Mısır, Çin, Hindistan gibi ülkelerde Akıllı Şehir hedefleri doğrultusunda atılan doğru, yanlış, iyi, kötü adımları ve deneyimleri anlatıyor.

 

Akıllı Şehir nedir?

Akıllı şehir, şehirlerin barınma, ulaşım, enerji, güvenlik konularında sınırlı kaynakları daha etkin ve verimli kullanabilecekleri yöntemlere olan ihtiyaçtan doğmuş bir kavramdır. Akıllı şehir, yerel yönetimlerin bilişim ve iletişim teknolojilerini kullanarak çevre, enerji, ulaşım gibi kaynakların kullanımında operasyonel verimliliği artırıp kamu ile bilgileri paylaşması ve hem kamu hizmetinin kalitesini hem de vatandaşların refahını artırması anlamına geliyor. Sensörler, veri ve makine zekâsı, “akıllı şehirler” olarak bilinen gelişmiş şehir merkezlerini meydana getirerek bir şehrin işleyişinin nasıl olduğu ve ne kadar enerjiye ihtiyaç duyduğu konusundaki algılarımızı değiştiriyor (s.21). Ülkemizde şimdilerde akıllı sokak aydınlatması, ATM izleme-yönetim sistemi, akıllı sayaç okuma vb. gibi uygulamaları bulunan ve hızla gelişen Akıllı Şehir konseptinin, dünyada örneklerini gördüğümüz sürücüsüz araç teknolojileri, robotik süreç yönetimi, alternatif enerji çözümleri gibi uygulamaları kapsayacağı günler hiç de uzak değil.

Şehirler bugün bastırılamaz iki saldırıyla karşı karşıya. Biri eşi görülmemiş bir nüfus artışı, diğeri ise dijital yetenekler gerektiren çok büyük miktarda veri. Her ikisinin de yararları olmasına karşın ikisi de pek çok ülkede, özellikle yükselen ülkelerde şehir yaşamının kalitesine karşı yaygın bir tehdit oluşturuyor. (s.20)

Nüfus artışı, yaşam alanlarının bu artışa cevap verememeye başlaması, işsizlik artışı, kaynakların kısıtlı olması, verinin her zamankinden çok ve büyük olması, halihazırdaki altyapı sistemlerinin artan nüfusun ihtiyacına yetişememesi, tüketimin her zamankinden daha fazla olması, ülkeleri proaktif bir anlayışla “bir şeyler yapma”ya itti. Özellikle var olma savaşını sürdüren ülkeler daha erken ve daha büyük adımlar atarak alanlarında ilke imza atan dönüşümler gerçekleştirdiler. Hayatta kalmak için bunu yapmak zorundaydılar…

Bu nedenle, Akıllı Şehirler’in doğduğu topraklar Doğu oldu. Suudi Arabistan, Hindistan, Kore, Çin, Mısır, Malezya gibi ülkeler, yukarıda sayılan problemlerle mücadele etmek için “akıllı” olma yoluna gittiler. Herzberg’in cümlesini alıntılayacak olursam: “Bu ülke ve şehirler, daha çetin koşullar altında ve daha az kaynakla daha fazla insanı barındırmak için kentsel dijital devrimin takipçileri değil öncüleri olmak zorunda.”

Bu demek değil ki Batı ülkeleri için her şey güllük gülistanlık. Elbette Batı ülkeleri de rekabete hazırlıklı olmalı ve kendi akıllı çözümlerini kurgulamalılar; çünkü dijitalleşmenin getirdiği hız, dengeleri değiştirip Doğu ülkelerini bir anda Batı ülkelerinin önüne geçirebilir. Yani aslında Batı ülkeleri de dijitalleştirilmiş hizmetlere-o kadar acil olmasa da-en az Doğu ülkeleri kadar bağımlılar.

akilli_sehir.jpg
https://smartcitiesworld.net

Kitabımız bize, bir şehrin ne olduğu ve ne olabileceği yönündeki algılarımızı yeniden belirlememiz konusunda yardım ediyor ve geleceğin şehirlerinin bize ve gelecek kuşaklarımıza nasıl katkısı olacağını öğretiyor. Gerçek hikâye ve deneyimlerle; Doğu ülkelerinin adım adım Akıllı Şehirleri benimseme yolculuğunu Cisco perspektifinden anlatıyor.

Kitabımız önümüzde açık kalsın, okumaya devam etmeden önce isterseniz biz birazcık da kendi ülkemizdeki atılımlara bakalım. Akıllı Şehirlerden bahsedip de kendi ülkemizdeki gelişmelere duyarsız kalmak içime sinmiyor, o yüzden zaten yeteri kadar “spoiler” verdiğimi düşünüp kitabın tamamını okumayı size bırakıyorum ve kısıtlı alanımda biraz da Akıllı Şehirler ve Türkiye’den bahsetmek istiyorum.

Türkiye’de Akıllı Şehir teknolojisinin öncüsü olan Türk Telekom, ilk Akıllı KenTT projesini 2015 yılında Karaman’da duyurmuştu. Benim de Türkiye’deyken bir parçası olduğum firma olan İnnova’nın, hem Karaman’da, hem Kars’ta sunduğu uygulamalardaki yeni nesil “Nesneler arası haberleşme platformu” (IoT tabanlı çözümler) sayesinde Akıllı Şehirler Projesi’ne çok önemli destekleri mevcut. Örneğin İnnova tarafından kurulan Akıllı Şehir Operasyon Merkezi ile yönetilecek olan Akıllı Kavşak uygulaması, Kars’ta trafik ışıklarının dinamik olarak kontrol edilmesini ve trafik yoğunluğunun yönetilebilmesini,  buna bağlı olarak yıllık 145.000 litre yakıt tasarrufu sağlanmasını hedefliyor. İnnova, IoT platformunun geliştirilmesinden, yönetim ve izleme ekranlarının oluşturulmasına, operasyon merkezinden kiosk ve digital signage uygulamalarına kadar birçok çalışmayı entegre biçimde başarıyla gerçekleştiriyor.

IOT-TT.jpg

http://www.innova.com.tr

Türkiye’nin Akıllı Şehir beklentilerini ortaya çıkaran, Türkiye Bilişim Vakfı, Deloitte ve Vodafone’un ortak bir çalışmasının ürünü olan “Akıllı Şehir Yol Haritası Raporu” da akıllı şehirlerin, ülkemizin gayri safi milli hasılasına yılda yaklaşık 30 milyar liralık katkıda bulunacağını öngörüyor (1 Aralık 2016).

 

infografik.jpg

 

Evet, hem akıllı şehirler kavramı, hem Nesnelerin İnterneti (IoT), tek bir yazıyla anlatılabilecek gibi değil. Ben elimden geldiğince kısa, öz ve kendimle muhalefete girişmeden tanıtmaya çalıştım. Akıllı şehirlerin maliyeti, dezavantajları, kritik verinin kullanımı, olası güvenlik tehditleri gibi pek çok soru işaretini de bir başka yazıya bırakıyorum.

Meraklısı için bu yazıyı yazarken göz gezdirdiğim kaynakları yazının sonuna ekledim.

 

Hepinize keyifli okumalar.

 

Irmak Parlat

 

Araştırdığım kaynakların linkleri:

Akıllı Şehirler, Dijital Ülkeler, Caspar Herzberg, Optimist Yayınları

Türkiye Bilişim Vakfı, Akıllı Yol Haritası,
http://www.tbv.org.tr/akilli-sehir-yol-haritasi,DP-1117.html

İnnova – SkywaveIoT Platformu,
http://www.innova.com.tr/iot/#ana_sayfa

Türk Telekom Akıllı Şehirler,
http://www.sehirlerakillaniyor.com/

Fortune Dergisi,

Yol açın! Akıllı şehirler geliyor

İnnova – Skywave Broşürü,

SkywaveCity_Brosur.pdf erişimi için tıklayın

 

 

Nesnelerin İnterneti: Ütopya mı distopya mı?

3D yazıcılar ile ihtiyaç sahibi hastalar için kulak geliştirilen bir dönemdeyiz.

Drone’ların doğal afetlerde cankurtaranlara yol gösterdiği bir dönemdeyiz.

Robot arıların, bal arılarının sayılarının azaldığı yerde tozlaşma işlemini yapabilmesi için görevlendirildiği bir dönemdeyiz.

Bileğimizdeki Fitbit’in buluta aktardığı veri sayesinde egzersiz ve sağlıkla ilgili istatistiklerimizi anbean takip edebildiğimiz bir dönemdeyiz.

Çantamızda bir adet kitap taşıyabilirken, e-kitap sayesinde yüzlerce kitapla gezinebildiğimiz bir dönem bu.

Yollarda arabaların insansız hareket etmeye başladığı; bir zaman sonra otonom araçların, yüzde 70-80’i insan hatasından kaynaklanan kazaları neredeyse tamamen ortadan kaldıracağı bir dönem…

Teknoloji bizim için burada. Hayatı kolaylaştırıyor.

Daha da kolaylaştırmaya devam edecek.

Screen Shot 2017-04-10 at 10.22.18.png

Nesnelerin İnterneti (Internet of Things) sayesinde artık insanlar ve makineler birbirine gitgide daha bağlı hale geliyor. Etrafımızdaki her eşya bu internet bağlantısı ile “akıl”lanıyor. Önce telefonlarımız akıllandı, sonra kitaplarımız, sonra kolumuzdaki saatler. Bu arada buzdolapları, panjurlar, ışıklar akıllı hale geldi. Telefonlarımız kumanda işlevi görmeye başladı, ödeme aracı işlevi görmeye başladı, içeride uyuyan bebeğimizi gözleyebildiğimiz kamera haline geldi, harita haline geldi, bilgiye en kısa yoldan gerçek zamanlı ulaşmamızı sağlar hale geldi. Kontrol her zaman bizde. Etrafımızdaki nesneleri yalnızca kullanmıyoruz, onları aynı zamanda yönetiyoruz da. Bunun bir adım ötesi ise, MIT Bilgisayar Bilimleri ve Yapay Zekâ Laboratuvarı kıdemli araştırmacısı David Clark’ın belirttiği gibi,

“Cihazların kendi iletişim kalıplarını ve sosyal ağlarını geliştirerek kendini kumanda edip çalıştırabileceği, kendi kararlarını kendi verebileceği bir dünya…” (s.181)

 

Bu bir ütopya mı?

Yeniden başlıyoruz:

3D yazıcılar ile illegal yollardan silah ya da ev yapımı bombaların üretilip toplu kıyımların yapılabileceği bir dönemdeyiz.

Drone’ların hırsızlık, gözetleme, biyolojik silah taşıma için kullanılmasına mani olamayacağımız bir dönemdeyiz.

Robot arıların, kötü niyetli kişilerin egemenliğinde kullanılması ile sentetik virüslerin tüm ülkeye rahatça yayılabileceği bir dönemdeyiz.

Bileğimizdeki Fitbit’in buluta aktardığı veri sayesinde egzersiz ve sağlıkla ilgili istatistiklerimizi takip ve analiz eden işverenlerin, sağlık risklerimizden ötürü bizi işe almayacağı ya da hak ettiğimiz terfiyi vermeyeceği bir dönemdeyiz.

Çantamızda istediğimiz kitabı taşıyabiliyorken, telif haklarından ötürü elektronik piyasadan çekilen bir kitaba artık hiç ulaşamayacağımız bir dönemdeyiz.

Yollarda arabaların insansız hareket etmeye başladığı; bir zaman sonra otonom araçların, yüzde 70-80’i insan hatasından kaynaklanan kazaları neredeyse tamamen ortadan kaldıracağı, ancak olası bir hatada yüzlerce aracın birbirine girip yeryüzünün en büyük çaplı trafik kazalarına neden olabileceği bir dönemdeyiz.

 Suçlular gelişen her teknolojiyi istismar etmek için hazırda bekliyor. (s.171).

Teknoloji suçlular için burada. Hayatı tehlikeli hale getiriyor.

Daha da tehlikeli hale getirmeye devam edecek.

 

Bu bir distopya mı?

Screen Shot 2017-04-10 at 10.23.16.png

Bunu zaman gösterecek. Öyle görünüyor ki; siber suçlar, toplumsal uyuşmazlıklar, hukuki açıklar, politik anlaşmazlıklar, ekonomik dengesizlikler hızla ilerleyen teknolojinin yarattığı kaosun doğurduğu en büyük problemlerden olacak. Fakat diğer bir açıdan bakılınca da nesnelerin interneti yaşamlarımızı çarpıcı biçimde zenginleştirip geliştirecek: Daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmemize, sağlık hizmetlerinden daha iyi faydalanıp hastalıkların önünü çok daha kolay almamıza yardım edecek. Endüstriyel makinelerin daha etkin ve verimli çalışmasına, evlerde ve işyerlerinde çok daha çevre dostu ve enerji verimliliği yüksek uygulamaların kullanılmasına; hatta akıllı makinelerin, olası siber saldırıları öğrenip kendilerini koruyabilir hale gelmesine yardım edecek (s. 194).

Mobil teknoloji her şeyi nasıl değiştiriyor?

Son on yılda dijital teknolojiler dünyayı değiştirdi. İnsanların iletişim kurma, birlikte çalışma, alışveriş yapma, tatil rezervasyonu yaptırma ve finansal durumlarını yönetme ve benzeri birçok şeyi yapma şeklini değiştirdi. Mobil teknolojiler bu devrimin merkezinde yer alıyor. (s. 43)

7.5 milyar nüfuslu dünyada neredeyse 5 milyar kişi cep telefonuna sahip ve dünya nüfusunun neredeyse yarısı akıllı telefon kullanıyor.1 Bilişim danışmanlığı firması Gartner’a göre internet faaliyetlerinin yarısından fazlası mobil cihazlar aracılığıyla yapılıyor. (s.45) Bulut bilişim sayesinde farklı cihazlar arasında veri, fotoğraf ve doküman alışverişi ve senkronizasyon yapma imkânı ortaya çıktı. Şimdilerde telefonumuzdaki Passbook uygulaması ile check-in sırasına girmeye gerek kalmadan e-biletimizi okutup uçağa gidebiliyoruz, içtiğimiz kahve için para vermek yerine Bluetooth özelliğini açıp Beam uygulaması ile elimizi cebimize götürmeden ödememizi bir saniyede yapabiliyoruz.

İlerleyen yıllarda ise akıllı telefonlarımız koku ve tat alma duygusu da kazanacak. Böylece telefonlar ses çıkarmamaları gereken durumları anlayacak ya da yiyeceklerin bozulduğunu tespit edebilecek. (s.62) Yani sayıları gitgide artan bağlı cihaz ve sistemler yaşam tarzımızı, çalışma şeklimizi ve etkileşme biçimimizi hayal edemeyeceğimiz kadar derinden etkileyecek.

Sistemler akıllanırken biz aptallaşıyor muyuz?

Screen Shot 2017-04-10 at 10.25.01.png

Siz de hesap makinesini bile sizi dört işlemi ezberden yapamaz hale getirdiği için kullanmayanlardansanız, daha da vahimi, benim gibi eşinin telefonunu bile ezbere bilmeyenlerdenseniz (telefonumda var, neden ezberleyeyim, değil mi?) günümüz teknolojilerine daha dikkatli yaklaşmanızda fayda var. Tabii işin bir de yol tarifi boyutu var, oraya hiç girmeyeyim… Peki neden böyle oluyoruz? Teknoloji bizim hayatımızı kolaylaştırmak, kendimize daha kaliteli zaman ayırmamız için varken biz neden önemli numaraları hatırlayamaz olduk, şu fitness bilekliği her türlü desteği vermesine rağmen git gide neden daha tembel hale geliyoruz? Görünen o ki, cihazlar bizim yerimize ne kadar iş yaparsa, biz de doğal ritmimizle o kadar az temas ediyoruz ve bedenimizle zihnimizi daha az çalıştırıyoruz. (s.157)

Yoksa neden sağdaki yol kapalı olmasına rağmen navigasyon öyle buyurdu diye o yola girmeye zorlayalım, değil mi? Güncellenmesi gecikmiş cihaza kendi gözlerimizden daha çok inanmamız sizce de biraz ürpertici değil mi? Sizi bilmem ama bence Malcolm Gladwell’in bir kitap yazmasına ve otomasyona fazlaca bel bağladığımız bu günlerde gözle görülür tehlikeden kaçınmamız gereken yerde neden beceriksizleşmeyi seçtiğimiz ile ilgili olarak bizi aydınlatmasına ihtiyacımız var. İşin aslı, beynimiz bir şekilde en kolay ve en keyif verici yoldan iş yapmaya yöneliyor, fakat gördüğünüz gibi “en kolay” her zaman “en iyi” anlamına gelmiyor. Görünen o ki, beynimiz yeni teknolojiye ayak uydurmak için bir şekilde evrimleşecek, ancak bu zekâmızda ilerleme anlamına mı gelecek gerileme anlamına mı, bunu şimdilik bilmiyoruz.

Bildiğimiz, dünyayı tamamen değiştirecek gibi görünen teknolojiyi yeni dünyamızı inşa etmek için kullanabilecek olduğumuz. Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, onu inşa etmektir.

Hatırlarsanız, Büyük Teknolojik Dönüşüm kitabında Kevin Kelly de, içinde bulunduğumuz dönemin değerini bilmemiz ve ondan azami oranda faydalanmamız gerektiğini söylemişti. “Bugün, şu an, işe başlamak için en iyi zaman…” demişti.

O halde…

Şimdi geleceği inşa etmeye başlamanın tam zamanı!

Nesnelerin İnterneti, Optimist’ten. Keyifle, ilgiyle okuyunuz.

Irmak Parlat

1: https://wearesocial.com/uk/blog/2017/01/digital-in-2017-global-overview

nesnelerin_interneti_k2

NESNELERİN İNTERNETİ

nesnelerin_interneti_k2

Nesnelerin interneti dendiğinde hepimizin aklına teknoloji merkezli bir dünya gelir. Bu dünyada otomatikleştirilmiş evlerde yaşayacak, ağ tabanlı yollarda akıllı araçlar sürecek, etkileşim açısından oldukça gelişmiş mağazalardan alışveriş yapacak, sağlığa temel yaklaşımımızı yeniden tanımlayacak sağlık ve zindelik ürünlerine bağlanacağız. Ve günlük yaşantımızda zihnin sınırlarını zorlayan birçok farklı akıllı sistem kullanacağız.

İş dünyası, teknoloji ve internet üzerine yazılarıyla tanınmış Samuel Greengard’ın Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Yayınevi tarafından yayınlanan Nesnelerin İnterneti kitabı bizi işte bu dünyaya davet ediyor.

Kitabın birinci bölümü kişisel bilgisayarlar ve internete ayrılmış. İkinci bölümde mobil teknolojiyle bulut bilişimin bağlantılı bir dünyayı desteklemek için oluşturduğu çerçeve aktarılıyor. Üçüncü bölüm endüstriyel internet ile makineler arası iletişimi konu alıyor.

Dördüncü bölümde dünya ile etkileşimimizi yeniden tanımlayan akıllı tüketici ürün ve hizmetlerinin gittikçe genişleyen yelpazesine bir göz atılıyor. Beşinci bölümde nesnelerin internetinin inşa sürecinde karşı karşıya olunan teknik zorluklara ve uygulama problemlerine değiniliyor.

Altıncı bölümde bağlantılı dünyanın geniş kitlelerin işsiz kalması, suç oranlarının artması, dijital yaşam çılgınlığı, güvenlik ve mahremiyet gibi sorun-risk ve kaygıları dillendiriyor. Son bölüm ise uzun vadede nesnelerin internetinin toplumu nasıl etkileyeceği üzerine tahminlere, 2025 yılıyla ilgili olası senaryolara ayrılmış.

Kısaca, Nesnelerin İnternetinde Samuel Greengard bizi belirlemekte olan bu dünya ile tanıştırıyor. Teknoloji konularında uzman olmasak bile hem kişisel, hem toplumsal hem de iş hayatımız açısından nereye doğru gittiğimiz hakkında fikrimiz oluşuyor.

Sandığınızdan daha yakın: Nesnelerin İnterneti

Nesnelerin_interneti_K2Günümüzün en tanınmış toplum düşünürlerinden olan Jeremy Rifkin, yeni bir ekonomik düzenin eşiğinde olan bizlere geleceğe dair usta işi bir tablo çiziyor. Bu yeni çağda hepimiz biyosferin sinir sistemi içindeki birer unsur olarak yerimizi almaya hazırlanıyoruz ve teknolojiye derin bir güvensizlik duyan en kuşkucu okurlar bile Rifkin’in son kitabı Nesnelerin interneti ve işbirliği çağı’nda  ortaya koyduğu vizyonun heyecanına kapılıyorlar.

Önümüzdeki yıllarda hayatımızı değiştirecek bir kavram var: Nesnelerin İnterneti.

“Nesnelerin İnterneti” teriminin mucidi Kevin Ashton 1995 yılında MIT bünyesinde Auto ID Center’ı kuranlar arasında yer alıyordu. O dönem Nİ gelişme şansı bulamadı. Bu tabloda nesnelerin içine takılan sensör ve aktüatörlerin maliyetinin hâlâ yüksek olması da rol oynadı. Ancak son bir yıldır, nesneleri takip etmekte faydalanılan radyo frekans tanımlama çiplerinin (RFID) maliyeti yüzde 40 azaldı. Bugün bu çiplerin birim maliyeti 10 sent bile değil. Ayrıca bu çipler, enerji kaynağına da ihtiyaç duymuyor çünkü içlerinden geçen radyo sinyallerini kullanarak veri transferi yapabiliyorlar.

Nesnelerin interneti (internet of things) nedir?

Nesnelerin interneti bütünleşik bir küresel ağ üzerinde her şeyin herkesle birbirine bağlanması anlamına geliyor. İnsanlar, makineler, doğal kaynaklar, üretim hatları, lojistik ağları, tüketim alışkanlıkları, geri dönüşüm süreçleri ve ekonomik ve sosyal hayatın her noktası sensörler ve yazılımlar marifetiyle Nİ platformuna bağlanabiliyor. Bu yolla Büyük Veri tüm düğümleriyle -işletmeler, evler, taşıtlar- gerçek zamanlı olarak an be an besleniyor. Sonrasında Büyük Veri, gelişkin analiz araçlarıyla işlenebiliyor, akıllı algoritmalara dönüştürülüyor ve otomasyon sistemlerine aktarılıyor. Böylece termodinamik verimlilik ve üretkenlik ciddi şekilde artırılıyor; ekonomi genelinde tüm mal ve hizmetlerin üretim ve sunumunda sıfıra yakın marjinal maliyet seviyesine ulaşılması öngörülüyor.

Nesnelerin interneti nerelerde kullanılıyor?

Avrupa Komisyonu tarafından kurulan Nesnelerin İnterneti Avrupa Araştırma Kümesi adlı kurum, “yaygın bilişim” olarak nitelendirilen yeni çağa geçişi kolaylaştıracak çalışmalar yürütüyor. Kurum, dağıtık küresel bir ağda gezegen üzerindeki unsurları birbirine bağlamak için Nesnelerin İnternetinin halihazırda nasıl kullanıldığını ortaya çıkardı. Nİ, sınai ve ticari sektörlerde kullanılıyor. Şirketler, mal ve hizmetlerin akışını izlemek için ticari koridorları boyunca sensörler yerleştiriyor. Sözgelimi UPS, Büyük Veriyi kullanarak ABD’deki 60 bin aracını anlık olarak takip ediyor. Lojistik devi, araçların farklı parçalarına sensörler yerleştiriyor. Böylece, arıza yapmaya aday parçalar, yolda daha ciddi bir sıkıntıya yol açmadan değiştirilebiliyor.

Sensörler, mevcut ham kaynakların ulaşılabilirliğini izleyip kaydederek durum bilgisi verirken ön ofise de depolardaki stokların durumunu aktarıyor. Sensörler, üretim hatlarında bir problem varsa o problemi de bulup gideriyor. Başka sensörler de evlerde ve şirketlerde cihazların elektrik kullanımındaki değişiklikleri ve dağıtım şebekesindeki elektriğin fiyatına olan etkisini anlık olarak izliyor. Elektrik tüketicileri, yaptıkları elektrik harcamasını azaltacak şekilde cihazlarını programlayabildikleri gibi elektrik fiyatlarında ani bir sıçrama meydana gelmesini veya voltaj düşüklüğü yaşanmasını önlemek amacıyla pik saatlerde tüketimi tamamen durdurabiliyor ve bir sonraki ayın faturasında bu tutumları nedeniyle ödüllendiriliyor.

Akıllı Şehirlerde

Akıllı şehirler kurmakta da Nİ’den yararlanmaya başlanıldı. Sensörler bina, yol, köprü ve diğer altyapı bileşenlerindeki titreşimleri ve malzemenin durumunu ölçümleyerek yapısal sağlık analizi gerçekleştiriyor ve onarımların ne zaman yapılması gerektiğini hesaplıyor. Bir mahalleden diğer mahalleye yayılan gürültü kirliliği, caddelerdeki trafik sıkışıklığının izlenmesi, kaldırımlardaki yaya yoğunluğunun hesaplanması gibi konularda da sensörlerden yararlanılarak karayolu ve kaldırım güzergâhlarında iyileştirmeler gerçekleştiriliyor. Kaldırım kenarlarına yerleştirilen sensörler, sürücülere boş park yeri olup olmadığı konusunda bilgi veriyor. Akıllı karayolları sürücüleri kazalar ve trafik sıkışıklıkları konusunda bilgilendiriyor. Sigorta şirketleri, motorlu taşıtlara sensörler yerleştirmeye başladılar. Bu sensörler, taşıtın günün hangi saatinde nerede olduğunu, nereye gittiğini, belirli bir zaman aralığında kaç kilometre yol yaptığını takip ediyor. Şirketler, bu verilerle risk değerlendirmesi yapıyor, poliçe fiyatını belirliyor.  Sokak lambalarına yerleştirilen sensörler, ortamdaki ışığın artıp azalmasına göre ampullerin verdiği ışığı ayarlıyor. Sensörleri çöp kutularında bile görüyoruz artık. Atık toplama faaliyetlerinin iyileştirilmesi amacıyla çöp kovalarına sensörler yerleştiriliyor.

Doğal Çevrede

Nesnelerin İnterneti, gezegenimizin ekosistemini korumak için doğal çevreye de yerleştiriliyor. Ormanlara yerleştirilen sensörler, yangına yol açabilecek tehlikeli şartları itfaiye birimlerine iletiyor. Bilim insanları, şehirlerde ve kırsal kesimlerde yerleştirdikleri sensörlerle kirlilik düzeyini takip ediyor, halkı toksik şartlar

konusunda uyarıyor.  Araştırmacılar, yabani hayvanlara implant şeklinde sensörler yerleştiriyor. Hayvanlar, göç yollarına bırakılarak onları etkileyen çevresel ve davranışsal değişiklikler belirleniyor ve ekosistem dinamiklerini onaracak önleyici adımlar atılıyor. Sensörler nehir, göl ve denizlerde de kullanılıyor. Su kalitesindeki değişikliklerin izlenmesinde, hayvan ve bitkiler üzerindeki etkilerin ve önleyici adımların belirlenmesinde sensörlerden yararlanılıyor. Iowa’nın Dubuque şehrinde hayata geçirilen bir pilot program dahilinde evlere dijital su sayaçları yerleştirildi. Gerekli yazılımlar da kullanılarak evlerde su kullanma alışkanlıkları belirleniyor ve ev sahiplerine olası sızıntı noktalarıyla tüketimi azaltmaya dönük ipuçları veriliyor.

Tıpta

Sensörlerden yararlanan bir başka kesim de doktorlar. İnsan vücudunun içine takılan sensörlerle kalp atışı, nabız, vücut ısısı ve cilt rengi gibi fonksiyonlar izleniyor, önemli bir değişiklik söz konusu olduğunda doktorlara haber verilerek önleyici tedbirler alınması sağlanıyor. GE, bir görüntüleme yazılımı kullanarak hastaların yüzünde oluşabilecek şiddetli ağrı, çılgınlık hali başlangıcı ve diğer stres belirtilerini izleyip hemşireleri uyarıyor. Yakın bir gelecekte vücut sensörleri kişinin elektronik sağlık kayıtlarıyla ilişkilendirilecek ve Nİ, hastanın olası fiziki durumunu hızla teşhis edip acil durum sağlık ekibine yardımcı olacak ve tedaviye daha hızlı başlanmasını sağlayacak.

Şirketler dünyası bu sistemin neresinde?

Dünyanın önde gelen bazı enformasyon teknolojileri şirketleri, Nesnelerin İnternetinin güvenlik altyapısı konusunda çalışmaya başladılar bile. General Electric’in “Endüstriyel İnternet”, Cisco’nun “Her Şeyin İnterneti”, IBM’in “Daha Akıllı Bir Gezegen” ve Siemens’in “Sürdürülebilir Şehirler” adını verdiği projeler mahalle, şehir, bölge ve kıtaları birbirine bağlayacak, sektör uzmanlarının “küresel sinir ağı” diye adlandırdıkları akıllı bir Üçüncü Sanayi Devrimi altyapısını internet üzerinde oluşturmayı amaçlıyor. Bu küresel sinir ağı açık, dağıtık ve işbirliğine dayalı bir sistem olacak. Herkes, her an ve her yerden bu ağa erişebilecek, Büyük Veriyi kullanarak gündelik hayatını yönetmekte yararlanacağı yeni uygulamaları sıfıra yakın marjinal maliyetle geliştirebilecek.

Nesnelerin İnternetinin Ruh İkizi: İşbirlikçi Ortak Kaynaklar

Nesnelerin İnterneti perspektifinin yarattığı heyecanla gözden kaçan bir konu var. Aşırı üretkenlik temeline dayalı küresel bir ağ üzerinde herkesi ve her şeyi birbirine bağlamak, bedava sayılabilecek fiyatlarla sunulacak mal ve hizmetler çağına bizi daha hızlı taşıyacak. Buna paralel olarak da önümüzdeki yarım yüzyılda kapitalizmin iyice daralmasına ve İşbirlikçi Ortak Kaynaklar kavramının hâkim ekonomik hayat modeli olarak sahneye çıkışına tanıklık edeceğiz.

Günümüzde Ortak Kaynaklar, milyarlarca insanın hayatın sosyal yanlarıyla etkileşim kurduğu oluşumlardır. Milyonlarca demokratik ve özerk örgüt barındırırlar. Hayır kurumları, dini kurumlar, sanat ve kültür grupları, eğitim vakıfları, amatör spor kulüpleri, üretici ve tüketici kooperatifleri, kredi kooperatifleri, sağlık kuruluşları, çıkar grupları, site yönetim grupları ve toplumun sosyal sermayesini üreten diğer sayısız resmi ve gayri resmi yapı ortak kaynakları oluşturur. Nİ, yükselen İşbirlikçi Ortak Kaynakların “ruh ikizi”dir.

Yaklaşan yeni çağ

İşbirlikçi Ortak Kaynaklar, ekonomik hayatı ciddi şekilde etkilemeye çoktan başladı. Pazarlar, ağlara dönüşüyor, sahiplik erişim karşısında önemini yitiriyor, bencillik işbirlikçi çıkarların ağır basmasıyla çaptan düşüyor, sıfırdan başlayıp zengin olma hayali sürdürülebilir bir yaşam kalitesini tutturma hayaliyle yer değiştiriyor. Yeni nesil kendini işbirlikçilikle giderek daha fazla özdeşleştiriyor. Genç işbirlikçiler, kapitalistlerin ve sosyalistlerin ilkesel erdemlerini devralıyor, serbest pazarın ve bürokratik devletin merkezileştirici doğasının niteliklerini ise eliyor.

Sosyal anlamda daha katılımcı olan ve bu sayede girişimcilikte daha başına buyruk olan yeni nesil rüştünü yavaş yavaş ispatlıyor. Yeni binyıl neslinin en parlak üyelerinin kendilerini “sosyal girişimci” diye nitelendirmesine şaşırmamak gerek. Onlar için hem girişimci hem de sosyal olmak artık bir tezat değil, gayet olağan bir şey. Halihazırda yüz milyonlarca kişi, ekonomik hayatlarını parça parça kapitalist düzenden küresel İşbirlikçi Ortak Kaynaklara taşıyor.

Genç sosyal girişimciler, çevreye duyarlı şirketler kuruyor, kitlesel fonlama yoluyla yeni girişimleri destekliyor ve hatta yeni ekonomi içinde alternatif sosyal para birimleri oluşturuyorlar. Sonuçta pazardaki “değişim değeri” yerini giderek İşbirlikçi Ortak Kaynaklardaki “paylaşılabilir” değere bırakıyor. Üre/tüketiciler, ürün ve hizmetlerini İşbirlikçi Ortak Kaynaklarda paylaştıklarında, pazar ekonomisine hükmeden kurallar kitabı, toplumsal hayatla ilişkisini aynı oranda yitiriyor.

Ekonomik gündemi artık tek başına kapitalizm belirlemeyecek

Milyonlarca üre/tüketici bugün sosyal ortak kaynaklarda hiçbir maddi beklenti olmaksızın işbirliği yapıyor, yeni yazılımlar geliştiriyor, yeni eğlence türleri buluyor, yeni eğitim araçları, yeni medya kuruluşları, yeni çevreci enerjiler, 3D yazıcılarla üretilen ürünler, eşdüzey bireyler arası sağlık-araştırma girişimleri, kâr amacı gütmeyen yeni sosyal girişimler yaratıyor ve tüm bunları da açık kaynaklı, entelektüel mülkiyet kısıtlamalarından muaf yasal anlaşmalar çerçevesinde yapıyor. Bütün bunların sonucunda, yirminci yüzyılda kapitalist pazar ekonomisinde yaşanan büyük inovasyon atılımlarına en azından denk sayılabilecek bir yaratıcılık patlaması yaşanıyor. İnovasyon ve yaratıcılığın İşbirlikçi Ortak Kaynaklarda demokratikleşmesi, finansal kazanç beklentisinden ziyade insanlığın sosyal refahını iyileştirme arzusuna dayalı yeni ve başarılı bir teşvik türünün ortaya çıkmasını sağladı. Kapitalist pazar büyük ihtimalle tamamen yok olmayacak ama uygarlığımızın ekonomik gündemini de artık tek başına belirlemeyecek. Yüksek marjinal maliyetli bazı ürün ve hizmetler yine olacak. Bunlar pazarlarda alınıp satılacak ve satıcılar bunlardan kâr sağlayıp en azından yaptıkları yatırımı çıkaracaktır. Gelgelelim, bedava denilebilecek fiyatlardan el değiştiren ürünlerin dünyasında sosyal sermaye, finansal sermayeden daha büyük bir rol oynayacaktır ve ekonomik hayat, artık tamamen İşbirlikçi Ortak Kaynaklar üzerinde gerçekleşecektir.

Nesnelerin İnterneti teknoloji platformu, her şeyden önce yenilenebilir, her yerde çeşitli miktarlarda bulunabilen yenilenebilir enerjilere dayanır. Bu enerjilerden yararlanmak için gereksinim duyulan teknoloji tedricen ucuzluyor. Gelecek on yılda cep telefonu veya bilgisayar gibi ucuzlamış olacak. Ayrıca çatınızdaki güneş, binanızın etrafında esen rüzgâr, biyoyakıta dönüştürülmek üzere mutfağınızda biriken çöpün maliyeti, bu kaynaklardan enerji elde etme teknolojisine yapılan yatırım düşüldükten sonra tıpkı bugün internette üretip paylaştığımız bilgi gibi neredeyse sıfır olacaktır.

Ufukta beliren sıfıra yakın marjinal maliyetli toplum olgusunun açığa çıkardığı büyük sosyal kuvvetler, hem sarsıcı hem de özgürleştirici niteliktedir. Bunların kısıtlanması veya geri döndürülmesi olası değildir. Kapitalist çağdan İşbirliği Çağına geçiş, dünyanın her tarafında hızlanıyor. Umalım ki bu geçiş tam zamanında tamamlansın ve biyosferimizi kurtarıp tüm insanlar için bu yüzyılın ilk yarısı içinde daha adil, daha insancıl, daha sürdürülebilir bir ekonomi yaratmak mümkün olsun.

Bu yazı Jeremy Rifkin, Nesnelerin interneti ve işbirliği çağı kitabından derlenmiştir. Avrupa Birliği’ne ve çeşitli dünya liderlerine danışmanlık yapan yazarın Üçüncü Sanayi Devrimi isimli kitabı ise İletişim Yayınları tarafından Türkçeleştirilmiştir.