YENİ! YAPAY ZEK DEVRİMİ

Dijital Dönüşüm İşinizi Nasıl Etkileyecek?

Dev çokuluslu firmalardan küçük yerel işletmelere kadar her şirket yapay zekâ devrimine hazırlanmak zorundadır. Yapay Zekâ Devrimi, yapay zekânın iş yaşamını nasıl etkileyeceğini açıklıyor ve işinizi yapay zekâ kullanmaya nasıl hazırlayacağınızı gösteriyor.
Yapay zekâ, müşterilerle akıllı bağlantılar kurmak, akıllı ürünler ve daha iyi düşünülmüş hizmetler geliştirmek, süreçleri otomatikleştirmek, iyileştirmek ve sonunda daha başarılı bir iş inşa etmek için heyecan verici yeni olanaklar sunuyor.

Yapay Zekâ Devrimi, size, işinizi başarıdan başarıya taşımak, performansı iyileştirmek ve daha güçlü bir şirket yaratmak için gereken bilgi ve araçları veriyor.

Yapay Zekâ Devrimi, faaliyetlerini yapay zekâyla tümüyle dönüştürmek isteyen iş liderleri için eksiksiz bir rehber. Kitap, yapay zekâyı hayata geçirecek bütünsel bir şirket stratejisi belirlemek ve uygulamak için kapsamlı bir çerçeve sunuyor.”
—David Carmona, Microsoft Yapay Zekâ Genel Müdürü

“Bu baş döndürücü AI kullanım ve geliştirmeleri yelpazesi karşısında, bu teknolojiyi bizlere tanıtan ve işimizde nasıl kullanabileceğimizi gösteren böyle dosdoğru bir rehbere sahip olmak harika bir şey. Yapay Zekâ Devrimi, AI geleceğinde yer almak isteyen her yöneticinin mutlaka okuması gereken bir kitap.”
—Gary Shapiro, Consumer Technology Association Başkan ve CEO’su

Çalışılmayan Bir Dünya —YENİ KİTAP—

Sanayi Devrimi ile başlayan mekanizasyon/otomasyon süreci ve peş peşe gelen teknolojik değişim dalgaları sonrası, insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir refah düzeyi ortaya çıktı. Susskind, önümüzdeki yüz yıl içinde teknolojik gelişimin bizi her zamankinden daha varlıklı hale getireceğini, ancak bu gelişimin aynı zamanda insanlar açısından daha az işin olduğu bir dünya yaratacağını öngörerek buna hazırlanmamız gerektiğini vurguluyor.

“Merak uyandırıyor… Düşünmeye sevk ediyor… Geleceğin ekonomisi hakkında kafa yoran tüm başkan adaylarının mutlaka okuması gerek.” ―The New York Times Book Review

“Susskind okuyucuya teknolojik işsizlikle ilgili varsayımlar üzerinden yol gösteriyor. Tartışmaya girmek yerine açıklama yapıyor, akılcı bir yaklaşımla popüler ekonominin sesini yansıtıyor; bize neyin ne olduğunu anlatan zeki ve mantıklı bir ses.” ―The Guardian

“İkna edici ve aydınlatıcı… İşgücünün karşısındaki meselelere karmaşık ama anlaşılır, iyimser bir yaklaşım.” ―Kirkus Reviews

“Susskind’in kitabı tam zamanında yayınlandı, okumamak çok şey kaybettirir.” ―Booklist

Bundan topu topu birkaç kuşak önce neredeyse tüm insanlar yoksulluk sınırında yaşıyordu. İnsanlığın en büyük derdi geçim sıkıntısıydı. 21’inci yüzyılda, bu defa maaşlı işler temeline dayanmayan yeni bir güvenlik çağı yaratmamız gerekiyor. Ve bunu yapmaya bugünden başlamamız gerekiyor. Daha az işin olacağı bir dünyanın ortaya çıkmasının tam olarak ne kadar süreceğini bilemesek de, bu yolda olduğumuzun somut göstergeleri ortada. Eşitsizlik, güç ve anlam problemleri belirsiz bir gelecekte gizlenmiş problemler olmaktan çıktı. Yaşanmaya, sorun yaratmaya, geleneksel kurumlarımızı ve yaşam tarzlarımızı sınamaya başladılar bile. Buna nasıl çözüm bulacağımız bize kalmış.

Dr. Daniel Susskind teknolojinin, özellikle de yapay zekânın çalışma ve toplum üzerindeki etkisini araştırıyor. Oxford Üniversitesinde öğretim üyesidir. Çok satan kitaplar listesine girmeyi başaran The Future of the Professions kitabının yazarlarındandır. Çalışmanın geleceği üzerine TED’de yaptığı konuşma 1,5 milyondan fala izleyiciye ulaşmıştır.
Daha önce İngiltere Başbakanlık Strateji Biriminde danışman olarak görev yapmış, Politika Biriminde de politika analisti olarak çalışmıştır. Kabinenin kıdemli danışmanlarındandır.


Neyi, nasıl, ne zaman öğreteceğimizi yeniden belirlersek, eğitim, teknolojik işsizlik karşısındaki eldeki en iyi korunma yöntemi halini alır.
—Çalışılmayan Bir Dünya, Daniel Susskind

Çalışılmayan Bir Dünya —YENİ KİTAP—

Sanayi Devrimi ile başlayan mekanizasyon/otomasyon süreci ve peş peşe gelen teknolojik değişim dalgaları sonrası, insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir refah düzeyi ortaya çıktı. Susskind, önümüzdeki yüz yıl içinde teknolojik gelişimin bizi her zamankinden daha varlıklı hale getireceğini, ancak bu gelişimin aynı zamanda insanlar açısından daha az işin olduğu bir dünya yaratacağını öngörerek buna hazırlanmamız gerektiğini vurguluyor.

“Merak uyandırıyor… Düşünmeye sevk ediyor… Geleceğin ekonomisi hakkında kafa yoran tüm başkan adaylarının mutlaka okuması gerek.” ―The New York Times Book Review

“Susskind okuyucuya teknolojik işsizlikle ilgili varsayımlar üzerinden yol gösteriyor. Tartışmaya girmek yerine açıklama yapıyor, akılcı bir yaklaşımla popüler ekonominin sesini yansıtıyor; bize neyin ne olduğunu anlatan zeki ve mantıklı bir ses.” ―The Guardian

“İkna edici ve aydınlatıcı… İşgücünün karşısındaki meselelere karmaşık ama anlaşılır, iyimser bir yaklaşım.” ―Kirkus Reviews

“Susskind’in kitabı tam zamanında yayınlandı, okumamak çok şey kaybettirir.” ―Booklist

Bundan topu topu birkaç kuşak önce neredeyse tüm insanlar yoksulluk sınırında yaşıyordu. İnsanlığın en büyük derdi geçim sıkıntısıydı. 21’inci yüzyılda, bu defa maaşlı işler temeline dayanmayan yeni bir güvenlik çağı yaratmamız gerekiyor. Ve bunu yapmaya bugünden başlamamız gerekiyor. Daha az işin olacağı bir dünyanın ortaya çıkmasının tam olarak ne kadar süreceğini bilemesek de, bu yolda olduğumuzun somut göstergeleri ortada. Eşitsizlik, güç ve anlam problemleri belirsiz bir gelecekte gizlenmiş problemler olmaktan çıktı. Yaşanmaya, sorun yaratmaya, geleneksel kurumlarımızı ve yaşam tarzlarımızı sınamaya başladılar bile. Buna nasıl çözüm bulacağımız bize kalmış.

Dr. Daniel Susskind teknolojinin, özellikle de yapay zekânın çalışma ve toplum üzerindeki etkisini araştırıyor. Oxford Üniversitesinde öğretim üyesidir. Çok satan kitaplar listesine girmeyi başaran The Future of the Professions kitabının yazarlarındandır. Çalışmanın geleceği üzerine TED’de yaptığı konuşma 1,5 milyondan fala izleyiciye ulaşmıştır.
Daha önce İngiltere Başbakanlık Strateji Biriminde danışman olarak görev yapmış, Politika Biriminde de politika analisti olarak çalışmıştır. Kabinenin kıdemli danışmanlarındandır.


Neyi, nasıl, ne zaman öğreteceğimizi yeniden belirlersek, eğitim, teknolojik işsizlik karşısındaki eldeki en iyi korunma yöntemi halini alır.
—Çalışılmayan Bir Dünya, Daniel Susskind

YENİ KİTAP! Pazarlama ve Ürün İnovasyonunda Yapay Zekâ

Pazarlama ve Ürün İnovasyonunda Yapay Zekâ

Trendleri öngörmeye Müşterilerle Bağ kurmaya ve satış yapmaya yönelik yeni ve güçlü araçlar

Yapay zekâ ve Büyük Veri alanlarındaki gelişmeler, tüm sektörlerde etkisini hissettirmeye başladı. Son yıllara damgasını vuran iki kavram, inovasyon ve dijital dönüşüm oldu. Üstelik herkesin hemfikir olduğu gibi, henüz yolun başındayız.
Koronavirüsle birlikte hayatımız hızla dijitalleşiyor, alışkanlıklarımız yeniden şekilleniyor. Pek çok olumsuzluğun yanında işbirliğinin, dayanışmanın, yardımlaşmanın ve duygusal dayanıklılığın öne çıktığı günler yaşıyoruz.
Pazarlama ve ürün imalatında da bir dönüşüm yaşanıyor. Geleneksel yöntemler yeni araçlarla güç kazanıyor, kimi zaman tamamen terk ediliyor. Trendleri öngörmek, müşterilerle güçlü bağlar kurmak hiç olmadığı kadar önemli hale geliyor.
Pazarlama ve Ürün İnovasyonunda Yapay Zekâ, yeni dönemin gerektirdiği becerileri kazanmamıza yardımcı oluyor. Pradeep, Appel ve Sthanunathan okuyucu dostu bir dille, yapay zekâ ve makine öğrenmesini, Büyük Veri ve yeni algoritmaları anlamamızı sağlıyor.

YENİ KİTAP! YAPAY ZEKÂ ÇAĞINDA REKABET

YAPAY ZEKÂ ÇAĞINDA REKABET

Algoritmaların ve Ağların Yönettiği Bir Dünyada Strateji ve Liderlik

Ekonomimiz ve toplumumuz açısından önemli bir dönemden geçiyoruz. Dijital ağlar ve yapay zekâ dünyamızı giderek daha fazla ele geçirdikçe, şirketlerin tabiatında ciddi bir dönüşüme tanık oluyoruz. Bu dönüşüm ölçek, kapsam ve öğrenme becerileri üzerindeki geleneksel kısıtlamaları ortadan kaldırıyor ve hem büyük fırsatlar hem de olağanüstü dalgalanmalar yaratıyor. Ancak ortaya çıkan bu dijital otomasyona rağmen, görünüşe göre yönetim sorununu henüz aşabilmiş değiliz. Teknolojinin (ya da teknoloji uzmanlarının) tek başlarına çözemeyeceği kadar büyük, karmaşık ve değişken zorluklar söz konusu. Bu değişim döneminde liderlik etmek, tam teşekküllü şirketlerden yeni girişimlere, düzenleyici kurumlardan topluluklara dek her türlü organizasyonu idare etmek yeni bir idari sağduyu anlayışını gerektirecek.

Yazarlar Hakkında:
Marco Iansiti Harvard İşletme Okulunda işletme profesörüdür. Kendisi aynı zamanda Teknoloji ve Operasyon Yönetimi Biriminin başkanı ve Dijital İnisiyatif eş başkanıdır. Bunun yanı sıra Harvard İnovasyon Bilimleri Laboratuvarının fakülte ortak direktörüdür.
Karim R. Lakhani Harvard İşletme Okulunda işletme profesörü, Dorothy ve Michael Hintze Kürsüsü profesörü ve Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu araştırma görevlisidir. Harvard İnovasyon Bilimleri Laboratuvarının kurucusu ve ortak yöneticisi, Nicel Sosyal Bilimler Enstitüsü NASA Turnuva Laboratuvarının baş araştırmacısı, Harvard Dijital İnisiyatif eş kurucusudur.

yeni kitap — YAPAY ZEKÂ — HBR’S 10 Must Reads Dizisinden

YAPAY ZEKÂ

İş dünyasında da değişmeyen tek şey değişimdir. Ya kendimizi buna adapte etmeli ya da demode olmayı, daha kötüsü, yok olmayı göze almalıyız.

Bilişsel teknoloji, doğru bir planlama ve geliştirme ile verimlilik, iş memnuniyeti ve refah için altın bir çağ başlatabilir. Chris Anderson, Thomas Davenport ve Marco Iansiti gibi alanının öncü isimlerinden alacağınız yapay zekâ fikirleriyle, büyük yarışta bir adım öne geçeceksiniz. Alanının en etkili uzmanlarının Harvard Business Review’den derlenen 10 makalesi, değişimle başa çıkmak zorunda olan her yönetici için altın değerinde. Bu kitapta hem kendilerini hem de şirketlerini değişime hazırlamak isteyen girişimcilerin ihtiyaçlarını karşılayacak fikirleri bulacaksınız.  

HBR’s 10 Must Reads, hem yeni hem de deneyimli yöneticiler için muazzam bir kaynak niteliğinde. Kendilerinin ve şirketlerinin büyümesi için büyük fikirler peşinde koşan yöneticilerin daha fazla terlemesine gerek kalmadı.

HBR’s 10 Must Reads, her yöneticinin bilmesi gereken en önemli konulara odaklanıyor. Harvard Business Review’in yüzlerce makalesi arasından seçilen Yapay Zekâ, zamana meydan okuyan fikirlerle günümüz iş dünyasının yoluna ışık tutuyor.

Satın almak için tıklayınız.

Yapay Zekâya Bakışımızı Değiştirmeliyiz

1

Yapay zekâ 21. yüzyılın en önemli gelişmelerinden biri. Siz de Sinovation Ventures ve Yapay Zekâ Enstitüsü Başkanısınız. Google China’nın kurucususunuz. Son çıkardığınız Yapay Zekâ ve Yeni Dünya Düzeni adlı kitabınızda ana temalar neler?

Yapay zekânın potansiyel etkilerinin ve faydalarının farkındayız. Gelecekte yapay zekânın pek çok sektörde çok daha önemli hale geleceğini öngörebiliyoruz. Mevcut işlerin yüzde 40’ının akıllı makineler tarafından yapılabileceği tahmin ediliyor. Böyle bir durumda iş dünyası, tarih ve ekonomi perspektifinden olaya bakmak gerekiyor. Ben yapay zekânın tekeli haline gelen ülkelerde, yani hem Çin’de hem de ABD’de önemli tecrübeler kazandım. Amacım, Çin’in bir teknoloji gücü olarak ortaya çıkışından öğrenebilecek dersleri ortaya koymaktı. Elbette Çinli girişimciler başlarda kavgacı, şüpheli yöntemler kullandılar. Ancak teknoloji sektörü çok daha meşru bir düzleme doğru evrildi ve dünya internet sahasında önemli bir yere geldi.

Çinliler, devasa pazar verilerinden elde ettikleri geribildirimi hızla ürüne çevirebilecek bir inovasyon yöntemi geliştirdi. ABD’deki teknoloji şirketleri sert rekabetten kaçınıyor. Mesela Instagram gibi bir şey kurduğunuzda rakipleriniz şöyle diyor: “Tamam, ben de başka bir şey yaparım. Senin yaptığına benzer bir şey yapmak istemiyorum.” Çin’in süper-rekabetçi ortamında ise, insanlar bir fikir gördü mü hemen onu kopyalamaya meyilli. Bu Silikon Vadisini bire bir kopyalamak anlamına gelmiyor. Herhangi bir ülkede üretilmiş herhangi bir şeyin bir özelliği, işe yarıyorsa, o kopyalanıyor.
2Kopyalanma riskine karşı çok yüksek duvarlar inşa etmek zorundasınız. Bu da Silikon Vadisinde çok daha farklı bir iş modeli oluşmasına yol açıyor.

Rekabet avantajı kazanmak için start-up’ların çok karmaşık “kaleler” yaratmaları isteniyor.

Çin’in ticari teknolojisi ise bolca sermaye ve devasa müşteri tabanına dayanan, rekabetçi, öldür ya da öl zihniyetinden güç alıyor.

Amerikan iş dünyasının bu konu üzerinde çalışması gerekiyor. Yapay zekâ devriminin iki itici gücü olacak: Çin ve ABD. Başka bir kültürden yeni bir teknoloji devrimi beklememeliyiz.

Kitabınızda bu iki güç arasındaki “veri uçurumundan” bahsediyorsunuz.

Yapay zekânın hammaddesi veridir. Endüstriyel ekonomideki petrol neyse, yapay zekâda da veri odur. Bir yapay zekâ algoritmasının gelişmesini ve daha isabetli sonuçlar vermesini istiyorsanız onu veriyle beslemelisiniz. Bir yüz tanıma algoritmasına ne kadar fazla yüz gösterirseniz hata yapma riski o kadar azalır. Tıbbi tanı koyma algoritmasına ne kadar tıbbi kayıt verirseniz isabetli tanı koyma ihtimali o kadar artar.

Tabii her veri aynı değildir. Çin ve ABD’nin güçlü oldukları farklı veri alanları var. Kapsam, nitelik ve derinlik anlamında aradaki uçurum derinleşiyor. Kapsam, kullanıcı sayısı, veriye dönüştürülebilir nüfus hareketleri demektir. Nitelik, bu verinin ne kadar iyi yapılandırıldığı ve etiketlendiği anlamına gelir. Derinlik ise her kullanıcının faaliyetlerinin ne kadar farklı veri noktalarından yakalanabildiğiyle ilgilidir.

Çinli ve Amerikalı şirketler kapsam konusunda başa baş durumdalar. Amerikalı şirketlerin bir milyar yerli kullanıcısı olan Çin’e göre geride olduğunu söyleyebiliriz ama bu açığı dünya çapında yayılarak kapatmaya çalışıyorlar. Ancak nitelik konusunda Amerikalıların ileride olduğunu söyleyebiliriz. ABD’deki şirketler ve kuruluşlar verilerini hızla kullanmaya izin veren yazılım yapıları kullanıyor. Çin’dekiler ise bürokratik teşviklerle bu yolda daha hızlı yol almaya başladı. Yine de yapay zekâ kullanımına hazır veri toplama konusunda ABD’nin gerisinde.

Konu derinlik olduğunda ise Çin’in üstünlüğü tartışılmaz. Çinli internet kullanıcıları günlük faaliyetlerinin çoğunda telefonlarını kullanıyor. Market alışverişinden fatura ödemeye, bilet almaktan banka kredisi çekmeye kadar her alanda telefon kullanılıyor.

Çizdiğiniz tabloda Avrupa’ya pek yer yokmuş gibi görünüyor. Avrupa, Amerikalıların teknoloji kolonisi haline mi geliyor?

Evet. İngiltere ve Fransa çok hevesli, Rusya da… Sizin de söylediğiniz gibi, Avrupa, ABD’nin kolonisi sayılır. Yine de Avrupa’da bir hassasiyet var. Mahremiyet için çıkarılan kanunlarla bunu görüyoruz.

Çinliler girişimcileri ticari teknoloji konusunda teşvik ediyor. Amerikalılar da aynı şeyi yapmaya çalışıyor ama devlet desteği sınırlı. Avrupa ise daha müşteri odaklı, verinin sahipliğini ve kontrolünü bireylerin kendisine geri vermeye meyilli.

3

Kitabınızda önümüzdeki dönemin en büyük meselelerinden birinin işlerin kaybedilmesi olacağını söylüyorsunuz.

Önümüzdeki 15 yılın baş ağrısı bu olacak. Bir iş kolundan diğerine devasa göçler göreceğiz. Tarımdan sanayiye geçişte olduğu gibi… Düşük ücretli, rutin işlerde bu daha yoğun yaşanacak. Ultra zenginler yapay zekâ sayesinde daha da fazla kazanacak. Sosyal eşitsizlik derinleşecek.

Yapay zekânın el koyamayacağı işler genelde yaratıcı, “empatetik işler” olacak. Öğretmenlikten yaşlı bakımına kadar genişleyen bir yelpaze bu. Bu işleri geliştirmenin yanında toplumdaki algılarını da değiştirmek, itibar kazandırmak gerekiyor.

Peki yapay zekâyı partner olarak göreceğimiz günler yakın mı?

Yapay zekânın kullanılabileceği pek çok alan hayal edebilirsiniz. Yukarıda bahsettiğim işlerin hepsinde yapay zekâyı da partner olarak kullanabilirsiniz ama henüz erken çünkü bu işlere ödenen ücret düşük. Mesela bir risk sermayedarı muhtemelen asla bir yaşlı bakım şirketini fonlamaz. Daha çok katlanan ekonomik geri dönüşlerin olabileceği, Uber gibi şirketleri fonlar. Makineleri yaşlı bakımı konusunda eğittik diyelim. Bu işleri yapabilecek yapay zekâyı nasıl geliştireceğiz. Kazaları ve ölümleri nasıl engelleyeceğiz? Böyle bir işte fazla para yok.

Belki de işe insan algısını ve inanışlarını değiştirerek başlamalıyız. Belki bazı insanların uzun saatler çalışmasına gerek yoktur. Belki ileride çalışmak bugünkü kadar önemli olmayacak. Yaşlılara bakmanın önemli ve sorumlu bir davranış olduğunu düşünmeye başlarsak bunu yapanlara daha yüksek ücret ödeyebiliriz.

Yazar: KAI-FU LEE
Kaynak: Wired ve Washington Post

Yapay Zekânın ve Kuantum Bilgiişlemin Jeopolitiği

1

Günümüzde teknolojik gelişmenin en önemli iki alanı olarak Yapay Zekâ (YZ) ve Kuantum Bilgiişlem (KB) öne çıkıyor. Her iki alanda da bugün başı çeken ülkeler ABD ve Çin. Bu iki teknolojinin ortak özelliği ekonominin ve toplumsal yaşamın bütün dallarına nüfuz edebilecek ve derin dönüşümlere yol açabilecek nitelikte olmaları. Dolayısıyla bu iki alandaki gelişmeler devletler arasında ekonomik, askeri ve teknolojik bakımdan muazzam bir farklılaştırıcı kuvvet haline gelmekte ve yeni tür bir silahlanma yarışını tetiklemekte, bu da sonuçta YZ’nin ve KB’nin ilerleme hızını daha da artırmaktadır.

YZ’nin ve KB’nin genişliği, bu iki teknolojinin savunma, diplomasi, istihbarat, ekonomik rekabet gücü, sosyal istikrar ve enformasyon ortamını etkileme yeteneği dikkate alındığında, YZ ve KB geliştirme ve uygulamasına en atak şekilde yatırım yapacak ülkenin ekonomik bakımdan en güçlü ülke haline gelmesi olasıdır.

2

Makine öğrenmesi yeni muharebe türleri ortaya çıkaracaktır. Siber saldırının ve siber savunmanın gelişkin biçimlerinin yanı sıra otonom ve yarı otonom silahların çeşitli biçimleri geliştirilecektir. Bunlara en erken ve atak şekilde yatırım yapan ülkenin askeri üstünlük elde etmesi mümkün olabilecektir. YZ’nin daha genel amaçlı biçimleri, bilimsel ve teknolojik araştırmaları hızlandıracaktır. Bu sayede, sözgelimi enerji üretimi için bir füzyon reaktörü geliştirmeyi başaran ülke muazzam bir avantaj sahibi olacaktır. Belli bir ülkenin kahredici bir teknolojik üstünlük elde etmesi söz konusu olabilecektir.

İkinci kuantum devrimi

İlk kuantum devrimi 20. yüzyılın başlarında kuantum teorisinin ortaya çıkmasıyla gerçekliğin doğasına ilişkin sırları açığa çıkarmıştı. Şimdi ikinci kuantum devrimine tanık oluyoruz ve söz konusu teori dönüştürücü teknolojilere uygulanmaya başlıyor. Kuantum teknolojisinde gelişme bir dizi önemli alanda sıçrama vaat ediyor. Bilgiişlem gücünde üssel büyüme makine öğrenmesinde ve karmaşık simülasyon uygulamalarında sıçrama yaratabilecek. Kriptografiyi ve iletişimi de radikal şekilde dönüştürebilir. Şifrelemenin en yaygın biçimlerini çözmek kolaylaşırken enformasyonu şifreleme imkânları çok gelişecektir. Kuantum duyulamayla meteoroloji ve navigasyon mükemmelleşebilir.

2016’da Çin ilk kuantum uyduyu fırlattı. Böylece bugün Çin ile Avrupa arasında kuantum şifrelenmiş görüntülü arama yapılabiliyor. ABD’de de Temsilciler Meclisi Ulusal Kuantum İnisiyatifi yasasını çıkardı. Beyaz Saray Eylül başında topladığı kuantum zirvesiyle bilim ve enerji alanında kuantum araştırmalarında yeni girişimler başlattı.

Kuantum iletişim altyapısının genişlemesi enformasyon güvenliğini iyileştirecek. Kuantum bilgisayarların klasik bilgisayarlardan daha üstün olduğu noktaya gelindiğinde değişim hızlanarak artacak.

Bu alanlarda geri kalmak, diğer ülkeler için bir risk oluşturacaktır. Geçmişte petrolün veya nükleer teknolojinin bunlara sahip olan ülkelere ne kadar büyük avantajlar sağladığı düşünülürse 21. yüzyılın temel farklılaştırıcı teknolojisi olarak YZ ile KB’nin kazanacağı jeopolitik önem daha iyi anlaşılır.

İki kutuplu dünya

Bugün dünya yeni bir iki kutuplu savaş dönemine girmiş gibidir. YZ ve KB alanlarında bir silahlanma yarışı yaklaşıyor ama bu geçmişteki savaş gemilerindeki ya da nükleer silahlardaki yarıştan farklı olacak, çünkü bu teknolojiler çok farklılar, kaldı ki donanımdan çok yazılımdan oluşuyorlar. Sadece askeri bir yarış değil bu yani. Bu teknolojilerin sivil ve askeri kullanımları arasındaki ayrım çizgisi giderek daha bulanık olacak.
Bugün sadece ABD ile Çin büyük YZ şirketlerine sahip bulunuyor: Google, Apple, Amazon, Facebook ile Baidu, Tencent ve Alibaba. Çin’in YZ stratejisinin en zayıf yanı, şu anda yarı iletkenler. Çin’in yarı iletken firmaları ABD, Güney Kore ve Tayvan firmalarına kıyasla çok daha küçük. Çin’in çip endüstrisi ABD’ninkinin ancak dokuzda biri kadar.

Techonomy dergisinin genel yayın yönetmeni David Kirkpatrick, “YZ ve Çin” başlıklı 3 Ağustos tarihli yazısında, “Çin temel bilgi işlem atılımları bakımından ABD’nin gerisinde olmakla birlikte çok sayıda akıllı bilgisayar mühendisine sahip ve ayrıca bir de kimsede olmayan muazzam bir avantajı var” diyor. Bu da Çin internetinin yarattığı verinin benzersiz büyüklüğü.
Kim en yeni YZ yazılımını eğitmede kullanılacak en çok veriye sahipse onun için YZ daha hızlı ilerleyecektir. Bu veriye de en çok Çin sahip.

Çin’de hemen hemen bütün günlük işlemlerinde akıllı telefon kullanan yüz milyonlarca tüketici var. Mobil ödemeler, kamu hizmetleri, finansal yönetim ve paylaşılan mobilite verileri bir araya getirilebildiği için Çin şirketleri kullanıcılarına ilişkin çok daha derin ve çok boyutlu bir resim elde edebiliyor. YZ algoritmaları bireylere özel öneri getirebiliyor. Bu YZ’nin Çin ekonomisine nüfuzunu hızlandırıyor.

3

Yapay zekâ ve Çin’in yükselişi ve Avrupa

Google’ın eski Çin temsilcisi ve Yapay Zekâ ve Yeni Dünya Düzeni başlıklı kitabın yazarı Kai-Fu Lee, YZ yarışmasının Çin ya da ABD dışında kalan ülkeler için ne anlama geleceğini şöyle özetliyor: “Bu ülkeler halklarını yoksulluğa mahkûm etmek istemiyorlarsa, kendilerine en çok YZ yazılımı sağlayan ülke hangisiyse–Çin ya da ABD–ekonomik bağımlılıklarının koşullarını onunla müzakere etmek zorunda kalacaklardır. O ülkenin YZ şirketlerinin kendi ülkelerindeki kullanıcılardan kâr sağlamaya devam etmesine izin vermeleri karşılığında, halkları için refah sübvansiyonları sağlayacaklardır. Yeni jeopolitik ittifakları bu tür ekonomik düzenlemeler biçimlendirecektir.”

Buna karşılık WorldPost yayın yönetmeni Nathan Gardels ABD Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya’da ağır basarken Çin’in giderek Güneydoğu Asya, Afrika ve bir ölçüde Güney Amerika’da öne çıkmaya başladığını vurguluyor.

Yapay zekâ bakımından bugün ABD’nin teknoloji imparatorluğunun sömürgesi konumunda olan Avrupa eğer oyunda yer almak istiyorsa kendi yolunu kendisinin çizme yeteneğini tedavi etmelidir. YZ’ye kendi damgasını vurmalıdır. 27 Eylül günü Washington Post‘da yayınlanan “Avrupa için kalk borusu” başlıklı yazılarında Nicholas Berggruen ile Nathan Gardels, Avrupa için en umut vaat edici perspektif ABD ve Çin’den farklı bir yol izlemek olabilir diyorlar. Avrupa kaynaklarını internetin mucidi Tim Berners Lee’nin interneti yeniden ademi merkezileştirme önerisini desteklemeye ayırmalıdır. Böylece dijital getirinin daha adil dağılımını ve kişisel verilerin kontrolünün büyük teknoloji şirketlerinden bireylere geçmesini sağlamış olur.

Veri toplamayı kıtanın kültürüne bağlı olarak kısıtlayarak Avrupa, YZ’nin gelişimini gerek Çin’de gerekse Silikon Vadisinde de ana odak noktası olan tüketici pazarlamasından çok daha sosyal bir yöne yöneltebilir. Avrupa ayrıca temel bilimlerde sahip olduğu avantaja dayalı bir rekabet yolunu seçebilir. Avrupa ülkeleri tıpkı dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı olan Büyük Hadron Çarpıştırıcısını yaratmak üzere bir araya geldikleri gibi insan becerilerinden daha üstün süper zeki makinelere en önce ulaşma projesinde de bir araya gelebilirler.

Optimist Newsletter Ekim sayısı yayınlandı!

Optimist_Bulten_Ekim_foto

Optimist Yayın Grubu olarak, uluslararası kaynaklardan derlediğimiz
Optimist Newsletter Temmuz sayısı yayınlanmıştır.

Görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşabilirseniz, daha zengin içerikler oluşturma imkânı bulabiliriz.

Bülteni okumak için lütfen linke veya fotoğrafın üzerine tıklayın.
Optimist_Bulten_Ekim2018

Temmuz ayına ait Optimist Newsletter yayınlandı!

opimist-bulten-image1s

Optimist Yayın Grubu olarak, uluslararası kaynaklardan derlediğimiz
Optimist Newsletter Temmuz sayısı yayınlanmıştır.

Görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşabilirseniz, daha zengin içerikler oluşturma imkânı bulabiliriz.

Bülteni okumak için lütfen linke veya fotoğrafın üzerine tıklayın.
 Optimist_Bulten_Temmuz2018